Fetvalara sığmayan kadınlar yeni rejime sığar mı?

Fetvalara sığmayan kadınlar yeni rejime sığar mı?

27-10-2023 21:04

Fetvalara, şiddete, yoksulluğa, istismara, tarikat karanlığına ve emperyalizmin haksız savaşlarına karşı kadınlar, AKP’nin adımları karşısında toplumun en dinamik kesimini oluşturuyor.

Gülin Kara

Memleketin bir yol ayrımına doğru ilerlediğini pek çok kez yazıp çizdik. Bu söz şüphesiz ki birden fazla noktaya işaret ediyor. Ülkemizin 12 Eylül 1980’den beri karşı-devrimin saldırısı altında olduğu, cumhuriyetin ve onun ilerici değerlerinin birer birer altının oyulduğuna dair AKP ve saray çetesi ekseninde tezlere sıkışanların yanı sıra nitelikli tartışmaların olduğu gerçek. Ancak bugüne kadar buna karşı güçlü ve örgütlü bir barikatın inşasındaki eksikliğin bu saldırıların önüne geçilememesinde baş etken olduğunu ilk sırada söylemek gerekiyor. Ülke olarak bütün bunları yeni keşfediyor olmadığımız gibi, her gün yaşadığımız gerici saldırıları bir yabancıya anlatır gibi anlatmak derdinde değiliz.

100 yıl önce yurttaş olma hakkımızı kazandığımız bu topraklarda, 100. yılın sonunda sermayenin gerici tahakkümü altında haklarımızı koruyabilmenin, tek tek kaybettiklerimizle beraber daha fazlasını da kazanmanın politik zeminini sağlamlaştırma çabasındayız ama bunun tek bir yazı ile açığa çıkarılamayacağının da bilincindeyiz. İşçi sınıfının örgütlülüğü ve hakları her gün baltalanırken, hukuk, yasa, medya, kitaplar, filmler patronlar ve gericiler için konuşurken; kul değil yurttaş olmanın onurunu tarif eden laikliğe yönelik saldırılar her geçen gün artıyor. 2001 yılında “mazlum” görünerek iktidara gelen AKP ise, bu saldırıların karşısında gençliği ve itirazını en yüksek sesle getiren kadınları buluyor. Fetvalara, şiddete, yoksulluğa, istismara, tarikat karanlığına ve emperyalizmin haksız savaşlarına karşı kadınlar, AKP’nin adımları karşısında toplumun en dinamik kesimini oluşturuyor. Sınıf hareketinin kökünün kazındığı 12 Eylül sonrasından beri her türlü kimlik siyaseti, kadın hareketi özelindeyse feminizm bu dinamizm içerisinde kendine etki alanı yaratma imkânı buluyor.

AKP’nin cumhuriyet ve laiklik düşmanlığında bu denli “at koşturacağı” bir politik ve ideolojik zemini hazırlayan, AKP’ye bu anlamda en zor virajlarda koltuk değnekliği yapan kimlikçi liberal akıl, kapı dışarı edilmesi gereken yerde aynı söylemi üretmeye devam ederek; bugün, etkisini kadın mücadelesi içerisinde gösterebilir haldedir. Etkisini göstermiş, hatta genişletmiş ancak yine de sağlamlaştıramamıştır. Bu noktada, kimlik siyasetinin bulduğu imkânın, kadınların kurtuluşu adına bir imkansızlığı doğurduğunu söylemek durumundayız. Bu kısır durumun başka bir “kuşatma” olarak nitelendirilmesinin yanlış olmadığı iddiasıyla beraber kimlik siyasetinin ve feminist hareketin sınırları ve bulanık çerçevesi, başka yazıların konusudur. Burada bilince çıkarılması gereken nokta, kadınların kazanılmış haklarını var eden zemin olan cumhuriyetin altını oyan, laiklik dendiğinde kulağının üstüne yatan, sınıfı inkâr eden liberal tarzda bir siyasete yaslanarak, kadının kurtuluşu adına bir kavga verilemeyeceğidir. Kısacası kadın hareketi içerisinde ya da bunun dışında, bugüne kadar kadınlara mevzi kaybettiren siyaset tarzının bugün nereden dönerse dönsün, yeni ufuklar yaratma imkânı yoktur.

Yeminli cumhuriyet düşmanlığı yapan, ruhu gereği tavizsiz uygulanması gereken laikliği fazla “keskin” bulduklarından, sulandırmanın kitabını yazan liberal hareketin ve her bölmesinin, AKP’li yıllarda cumhuriyetin tasfiyesi sürecinde oynadığı rolü yadsımak mümkün değildir. Bu hareketin 2000’lerin başından beri desteğini esirgemediği AKP’nin, Türkiye’de gerçekleştirdiği dönüşümler ve bunların kadınların yaşamına yansıyan korkunç etkileri Pusula’nın diğer yazılarında kendine epeyce yer buldu. O sebeple kısaca söyleyelim ki “Türkiye Yüzyılı” diyerek, bugüne kadar yaptıklarını daha ileriye, ülkemizi ve haklarımızı ise daha da geriye götürme iddiasıyla AKP, yeni bir dönemi tarifliyor.

Bu özel dönemi AKP’nin 22 yılının öylece bir devamı olarak görmemek, karma eğitim, medeni kanun, kadınların sahiplendirilmesi söylemlerinin ve dahası verilen yeni anayasa tartışmalarının, çok daha büyük sistemli bir atak sürecinin parçası olduğunu anlamak zorundayız.

Bu tartışmalar hukukta, eğitimde, toplumsal alanda büyük değişikliklere işaret ettiği gibi tehlikeli biçimde rejim değişikliğine de işaret ettiği görülmelidir. 22 yıllık gerici iktidarın kurumsallaşması anlamına gelecek olan yeni anayasa, kavgalı olduğumuz AKP’nin kuruculuk misyonunu üstlendiği, emekçilerin haklarına saldırıların durmadığı, cumhuriyet tarihinin en sağcı meclisinin kurulduğu, Hizbullah’ın kadınları sahiplendirmekten bahsettiği, meydanlarda şeriat naralarının atılabildiği, çocuk istismarının, taciz-tecavüzün ve şiddetin ak’landığı, kadını toplumsal hayatın dışında yalnızca evde bir anne ve gerektiğinde dayağın esirgenmeyeceği eşlerden yalnız bir tanesi olarak kabul eden gerici bir ideolojinin hayalindeki ülkeyi tarifleyecektir.

Cumhuriyetin 100. yılında ayaklar altına alındığı 2023 Türkiye’sinde, kadınlar için bu gerici tarifin hayata geçirilmesinin karşısında durmanın tek gerçek yolu, yeni bir dönemin özellikleriyle güçlenmiş sınıftan yana bir siyaset tarzını var etmekten geçecektir.