Laiklik Meclisi'nden 3 Mart günü coşkulu kutlama

Laiklik Meclisi tarafından düzenlenen Laiklik Günü Ankara'da kutlanıyor.

Laiklik Meclisi'nden 3 Mart günü coşkulu kutlama

Laiklik Meclisi, “hilafetin ve Şer’iye ve Evkaf Vekâletinin kaldırıldığı, Tevhidi Tedrisat (Öğretim Birliği) Kanunu’nun çıkarıldığı 3 Mart’ı yüzüncü yılında Ankara’da kutladı.

Toplantının açılış konuşmasını Laiklik Meclisi sözcüsü Umut Kuruç yaptı. Kuruç, konuşmasında “Laikliğin ortadan kaldırılması, bugün neredeyse suç haline getirilmesi de emperyalizmin, yüz yılı aşan hedefidir. Bunun için besleyip büyüttüğü karşı devrim odakları eliyle ülkemizde ve çevremizdeki bölgede yürüttüğü bir operasyondur laiklik düşmanlığı” sözlerini vurguladı.

Umut Kuruç’un konuşması şu şekilde:

Değerli dostlar, değerli yol arkadaşlarımız,

Öncelikle, İMO’ya teşekkür etmek ve bu salona da adını verdikleri TMMOB‘nin Unutulmaz Devrimci Başkanı Teoman Öztürk’ü saygıyla anmak isterim.

Bugün burada 100 yıl önce atılan büyük adımı kutlamak, bundan sonra da bunun gereğini yapma ve daha ileri taşıma kararlığımızı ortaklaştırmak üzere toplandık.
25 Eylül 2023’te, 1980’lerle başlayan son karşı devrim sürecinin son düzlüğünde sorumluluğunun bilincinde yurttaşlar, eğitimciler, aydınlar, hukukçular, sağlıkçılar, kadınlar, gençler olarak bir araya geldik ve Laiklik Meclisini kurduk. Haklarımıza sahip çıkmak, insanca ve onurlu yaşam hakkımıza sahip çıkmak için bir araya geldik. Çünkü biz yurttaşız diyerek yola çıktık. Çünkü bu hakların temeli, koşulu laikliktir diyerek yola çıktık!

Laikliğin ortadan kaldırılması, bugün neredeyse suç haline getirilmesi de emperyalizmin, yüz yılı aşan hedefidir. Bunun için besleyip büyüttüğü karşı devrim odakları eliyle ülkemizde ve çevremizdeki bölgede yürüttüğü bir operasyondur laiklik düşmanlığı.

Bugün laikliğe karşı şeriat ve hilafet özlemcileri de, laikliğin önüne arkasına sıfatlar getirerek onu aşındıranlar da emperyalizmin aparatlarıdır. Laiklik Meclisi bunu tespit ederek yola çıkmıştır!

Laiklik özgürlüktür, önüne arkasına sıfatlar getirilerek aşındırılamaz diyerek yola çıktık!

Laiklik yurttaşlıktır, en çok gericilikle kuşatılan emekçilere, kadınlara, gençlere lazımdır diyerek yola çıktık!
Laiklik hukukun zeminidir diyerek yola çıktık!

Laiklik bilimsel ve aydınlık düşüncenin, hayatı dönüştürme iradesinin olmazsa olmazıdır diyerek yola çıktık!
Şikâyet etmek için değil, mücadele etmek için yola çıktık!

Bizlere yüzlerce yıl öncesinin karanlığını, yurttaş değil, kul-tebaa, halk değil ümmet, emekçi değil köle olmayı dayatanlar bilsinler ki 100 yıl önce atılan laiklik ve Cumhuriyet tohumları bu topraklarda kök salmıştır.

Bugün lazım olan, umut ve devrimci iradedir. Devrimcilik tıpkı yurttaşlık ve onun temeli olan laiklik gibi bugün en çok unutturulmaya çalışılan Cumhuriyet ilkesidir.

Ancak bilinmelidir ki, ne kadar unutturmaya, çaresiz bırakmaya çalışsalar da, umut ve devrimci irade bu topraklarda kök salan direnci ayağa kaldıracaktır.
Laiklik Meclisi sizleri ayağa kalkmaya, bu iradeyi ortaya koymaya çağırıyor! Hoşgeldiniz!

 

https://twitter.com/YurtseverHaber/status/1764258304824373412

CHP Gaziantep Milletvekili  Avukat Hasan Öztürkmen:

Umut Kuruç, sonrası söz alan Öztürkmen, Laiklik mücadelesinin örgütlü şekilde yürütülmesine vurgu yaptı. Özellikle AKP tarafından desteklenen tarikatların, Cumhuriyet’in temel kazanımlara saldırdığını ifade etti. Sözlerini Laiklik Meclisi’ni kuruluşuna ön ayak olan aydın ve sanatçılara teşekkür eden Öztürkmen, konuşmasını “laiklik özgürlüktür, laiklik eşitliktir, laiklik kamuculuktur” ifadelerini kullandı.

Laiklik Meclisi Üyesi Mustafa Gazalcı: 

Mustafa Gazalcı sözlerine Laikliğin ülkemiz için olmazsa olmazı olduğunu ifade ederek başladı.  Laiklik ilkesinin Cumhuriyet kadroları tarafından kabul edilme sürecini anlatan Gazalcı, devrim yasalarını pekiştirmek için atılan adımlara dikkat çekti.

TBB Başkan Yardımcısı Avukat Ercan Demir: 

İnsanlığın binlerce yıllık hak mücadelesinin kazanımlarından en önemlisi olduğunu, esasen halkın egemenliğinin temel argümanlarından biri olduğunu ifade etti. Laiklik olmadan insanlığın temel hak ve özgürlüklerinin de olamayacağını belirten Demir, Barolar Birliği’nin bu mücadelenin destekçisi olacaklarını söyledi.

Ankara Barosu Başkanı Mustafa Köroğlu, Cumhuriyet’in 3 Mart ile Ortaçağ’dan günümüze doğru atılan en önemli adımlardan biri olduğunu vurguladı. Dinin bir gerçeklik olduğunu ve herkesin inancının kendine olduğunu vurguladı. Bugün laiklik düşmanlarının da bu inanç özgürlüklerine düşman olduğunu vurguladı.

Laiklik Meclisi Üyesi Genel Sağlık İş Genel Başkanı Derya Uğur: 

3 Mart devrim yasaları olmasa, laiklik olmasa, ben bir kadın olarak insan sıfatına sahip olmayan bir canlı olacaktım. Laiklik ilkesinin temeli olan bu yasaların Mustafa Kemal Atatürk’ün tarafından çıkarılması aslında Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan yurttaşların çağdaş, uygar bir birey olmasını sağlamaktı.

Laiklik Meclisi Üyesi Prof. Dr. Şule Özsoy Boyunsuz: 

Hilafet, peygamberle beraber bitmiştir. Siyasal iktidarın din kullanarak meşrulaştırma çabasından ibarettir. Osmanlı Devleti, Küçük Kaynarca antlaşması sonrası dolaylı bir egemenlik ifade edebilmek için kullanmaya başlıyorlar. Osmanlı padişahları kaybettikleri topraklarda hak iddia etmek için hilafeti araç olarak kullanmışlardır.

Ancak Kurtuluş Savaşı sonrası egemenlik dünyevileşiyor, Cumhuriyet’in kurucu kadroları  diyor ki “egemenlik ulemanın tartışmalarıyla verilmez, güçle alınır.” Sonrasında Meclis, Abdülmecid efendiyi halife olarak atıyor ama saltanat yanlıları onun etrafında toplanıyor. Sonrasında ise emperyalizmin kontrolü altında söylemler başlıyor. Ve sonra hilafet kaldırılıyor.

Bugün geldiğimiz nokta, büyük bir dinselleşme hummalarını beraberinde getirdi. Bizler bu talihsiz zamanda buna karşı koymakta görevlendirilen insanlarız. Laiklik mücadelesini gençlerimize aktarmalıyız.

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Başkan Yardımcısı Av. Sedat Durna:

Bugün bir devrim günüdür, kutlu olsun. 100 yıl önce bugün Cumhuriyet için çok önemli kararlar alınmıştır.

Bugün AKP’nin eğitim politikaları, 100 yıl önce kaldırılan uygulamaların geri getirilmesidir. Bu manzara karşısında cumhuriyet değerleri etrafında örgütlenmeli ve mücadele etmeliyiz.

Laiklik Meclisi üyesi Av. Selinsu Ökdemir: 

AKP ülkenin her yerinde yasaklanan etkinliklerle, akademiye ve üniversitelere darbe vurdu ve ekonomik kriz ile bu saldırı daha da devam etti. Bugün yapmamız gereken laiklik mücadelesini yükseltmeli ve mücadeleden vazgeçmemeliyiz.

Üniversite öğrencileri adına Kübra Farcad:

Değerli katılımcılar,

Herkese merhaba, ben Kübra Farcad 21 yaşında bir üniversite öğrencisiyim. Afganistandaki Farici rejimden kurtulmak için Türkiye’ye gelen bir babanın kızı olarak laikliğin parçalanmasının bir toplumun parçalanması anlamına geldiğini yaşayarak öğrenenlerdenim. Laikliğin gençlerin, kadınların, emekçi sınıftarın; özgürlük ve eşitlik mücadelesinde bir kilit unsuru olduğunu da bizzat yaşanılanlardan öğrenen bir gencim.

Türkiye’de son 22 yılda AKP tarafından yürütülen politikaların Cumhuriyetin ‘in ilerici kazanımlarını ayaklar altına alan sürecin ürünü olduğunu biliyoruz. Bugün tarikat ve cemaatleriyle, siyasi parti, dernek ve kadrolarıyla her alanda örgütlenerek yaşamın her alanını tahakküm altında tutmaktadırlar. Lise koridorlarında şeriat sloganları atılmakta, şeriata karşı çıkanlar ise gözaltına alınmaktadır. Üniversitelerimizde tarikatlarla protokoller yapılmakta, bilimsel temeller adeta harabeye çevrilmektedir. ÇEDES projesi kapsamında okullarımıza giren din görevlileri ise eğitim ortamının laik yapısının son kırıntılarının da ortadan kaldırmış durumda. Kadınların işgücüne katılımını sermayenin ihtiyaçlarına göre belirleyen bu düzende artık adeta kadınlara yaşam hakkı dahi tanınmamaktadır. İktidarın kadın erkek eşitliği fıtrata terstir fetvaları, kadın cinayetleri ve şiddeti meşrulaştırmıştır.

Laikliğin silinmesi, yeni Türkiye’nin temelini atmada önemli bir rol oynadı. Bu düzen; gençleri, kadınları, emekçileri ve toplumu itaat eder bir hale getirdi. Dinin sermaye sınıfı tarafından denetim aracı olarak kullanılması; toplumun özgürlüğünden, adaletsizlikten ve sömürüden kurtuluşunun önünde bir engel oldu. Laiklik ise bu sisteme, sömürü düzenine karşı vazgeçilmez bir kalkan halini aldı.

Tüm bu sebeplerle toplumsal yaşamı bir bütün olarak laiklik temelinde örgütleyerek hayata geçirmeliyiz. Aydınlık yarınların temelini atacak irade, tam da burada yatmaktadır. Laiklik, Özgürlüğün ta kendisidir. Laiklik, yurttaşlığımızın teminatıdır. Bu nedenle diyoruz ki: ‘Laiklik özgürlüktür!’ ‘Laiklik, yurttaşlıktır!” Laiklik, kapitalizm ve gericilikle mücadeleyi içeren kaçınılmaz bir adımdır. Laikliği savunmak insanlığın aydınlık geleceğine açılan kapının anahtarıdır.

Biz gençler kararlıyız. Laiklikten vazgeçmeyeceğiz! Biz okumuş insan emekçi halkına karşı sorumludur bilinciyle mücadelemizi her alanda sürdüreceğiz. Laiklikten bir adım geri atmayacağız. Aydın bir gelecek için onu daha da ileriye taşıyacağız. Ve yarınları aydın kılacağız!

Laiklik Meclisi üyesi Emekli Yargıç Naciye Füsun Çağlar: 

Laiklik Meclisi olarak artık örgütlenerek sesimizi yükseltmeye karar verdik. Hepimizin ortak paydası laiklik olan bir toplumsal muhalefet oluşturmalıyız, var olan muhalefeti cesaretlendirmeliyiz. Toplumsal muhalefete kurumsal olarak öncülük etmeliyiz. Bunu ancak örgütlenerek yapabiliriz. Bizler bu dört duvarın dışına çıkıp görünür olmalıyız, hedef kitlemiz laikliği bilmeyenler olmalı. Bunun için mücadele edeceğiz. 3 Mart Laiklik Günümüz kutlu olsun.

 

Laiklik Meclisi üyesi Prof. Dr. Örsan Öymen:

Laikliğe bir tanım yapmamız gerekiyor. Laiklik cumhuriyeti, cumhuriyet yapan temellerdendir. Cumhuriyet’in bir diğer koşulu da ruhban sınıfın etkin olmamasıdır. Tarikatlar ve cemaatlerin olduğu bir düzlemde Cumhuriyet’ten bahsedemeyiz. Bunun yanında laiklik, ulusal güvenliğin de temelidir. Çünkü emperyalizm günümüzde din çatışmalarını kullanarak ülkelere müdahale etmektedir.

Laiklik karşıtı eylemler, Anayasa’nın 14. maddesine aykırıdır. Siyasi partiler bu maddelere uymak zorundadır. Laiklik bir seçenek değil, Laiklik bir zorunluluktur. Özellikle devletteki kadrolaşmayla, siyasi söylemin, eğitimin dinselleşmesiyle yapılmaktadır.

Bugün şeriat çığırtkanlığı yapanlara bir çift söz söylemek gerekiyor.  Şeriat isteyenler emperyalizmin işbirlikçisi Suudi Arabistan’a gidebilirler. Bizler Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları olarak laiklikten vazgeçmeyeceğiz.

 

Dil Derneği Başkanı Sevgi Özel: 

Gericilerin harf devrimine saldırması aslında laikliğe olan bir saldırıdır. Bu ülkede Atatürk’ün vasiyeti çiğnendi ve bu vasiyetnamenin çiğnenmesi cumhuriyete saldıranların gövde gösterisi haline geldi. Bizim yapmamız gereken sadece derneklere üye olmak değil daha çok birlikte olarak, daha çok birlikte yürüyerek mücadele etmektir. Tepkiler salonlarda kaldığı sürece biz daha çok böyle etkinlik yaparız. Bizler bunu aşmalıyız, laiklik mücadelesini geniş kitlelere taşımalıyız.

 

Laiklik Meclisi Üyesi Av. Bilgütay Hakkı Durna: 

Bugün anlamlı bir toplantı yaptık. Toplantı içeriğinin niteliğinden öte, umut dolu bir toplantı olmasının oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Bu toplantının, Laiklik Meclisinin 3 Mart toplantısının önemi önümüzdeki günlerde çok daha iyi anlaşılacaktır.

Laiklik Meclisi, laiklik mücadelesinde yerini aldıktan sonra yolu açmaya da başlamıştır. 25 Eylül’de yola çıkan Laiklik Meclisi 3 Mart’ın yüzüncü yılını Laiklik Günü olarak kutlama kararı almış, bu kararını da kamuoyu ile paylaşmıştır. Diğer kurumların Laiklik Meclisinin açtığı bu yoldan yürümesi bizleri ancak sevindirir.

Şimdi, yarından itibaren, 4 Mart’tan itibaren yapacaklarımızı düşünmeye başladık. Çağrımız hep birlikte düşünmeye, üretmeye… Bu ülkenin ilerici birikimin önemli bir toplamı Laiklik Meclisinde birleşti, ayağa kalktı, mücadeleye devam edecek. Şimdi Meclisi tüm ülkeye yayma zamanı. Şimdi toplantılarımızı tüm ülkeye yayma zamanı…

Zor, ağır bir süreçten geçiyoruz. Ülkemiz gericiliğin, gerici kuşatmanın altında. Hepimizin üzerinde çok önemli sorumluluk var. Ülkemiz için, çocuklarımız için…

Bu ülkeye “şeriat” gelir mi?

Bu sorunun yanlış bir soru olduğunu düşünüyorum.

Bu soruya cevabım “ya geldi ise” olacaktır.

Neden ısrarla bu ülkenin İran’a, Afganistan’a ya da başka bir “din temelli” bir devlete benzeyeceği düşünülmektedir. AKP eli ile vücut bulan şu anki rejim 1923 Cumhuriyeti’nin kuruluş paradigmalarının yerine inşa edilmiş durumda. 1923 Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinden, aydınlanmacı, bağımsızlıkçı kimliğinden tamamen ayrı bir hatta yeni bir “cumhuriyet” kurumsallaştırılmıştır. Ülkenin siyasal ve toplumsal yapısı baştan sona dönüştürülmüştür. Din temelli bir işleyiş artık yürürlüktedir.

Kabul etmemiz gerekiyor ki; ülkemizde artık yeni bir rejim var. Bu rejimin merkezine de “dinselleşme” yerleştirildi. Bugün geldiğimiz noktada da dinselleşme büyük ölçüde kurumsallaştırıldı. Kurumsallaşma “fiilen” sağlanmış durumda. Bu başlıkta AKP iktidarın kendi eksikliklerini bir bütün olarak tamamlanması da gerekmemekte. Onlar süreç içerisinde tamamlamayı hedeflemektedirler.

Şimdi de rejimin ve ana öğesi olarak da dinselleşmenin “hukuksallaşması” hedefi ile hareket etmekteler. Anayasal değişiklikle hedefledikleri “ailenin korunması” olarak ifade edilen düzenlemeler, başörtüsüne anayasal koruma ve bunların “teminatı” olarak bir kez daha yargıya müdahale niyetleri de zaten bu durumu bize açıkça göstermektedir. Bu nedenle, bahsi geçen ülkelerle birebir benzer bir işleyiş ve yapı arayan yaklaşımlar niyetlerinden bağımsız olarak ortamı yalnızca siyasi iktidara yarayacak şekilde flu hale getirmek dışında başka bir şey yapmamaktadırlar.

İşte, anayasa tartışmaları tam da buraya oturmaktadır. 20 yıllık dönemde pek çok tekil düzenleme yapılmış olmasına rağmen, yeterli olamamaktadır. Tüm bu sürecin baştan sona yeniden yazılmış bir Anayasayla sonlandırılmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Çünkü meşruiyete ihtiyaçları bulunmaktadır.

Yeni anayasa onlar için bu nedenle çok önemli. Bir anlamı ile işlerini bitirmiş olacaktır. Yalnızca bu nedenle dahi, bu ülkenin ilericileri bu tartışmanın kıyısından bile geçmemelidir. Değil “yeni” bir Anayasa’yı, bunun tartışılmasını dahi meşrulaştıracak yaklaşımlar baştan sona yanlış olacaktır. Bu nedenle durdurulması gerekmektedir.

Konuşmamın başına döneyim. Toplantımızın umut dolu bir toplantı olmasının oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Laik, eşitlikçi ve özgür bir ülke için, gericiliğe karşı durabilmek için suskunluğumuzu sona erdirmemiz gerekiyor. Çünkü suskunluğumuzdan yararlanıyorlar.

Daha ne kadar susacağız?

Ülkemizde, ilerici, yurtsever bölmede iki eğilim gelişmekte, ilki karamsarlık içeriyor. İkincisi ise güçlenen bir direniş eğilimi. İkincisi yani toplumun direnmeye ve kazanımlarını korumaya istekli kesimleri giderek kararlılık kazanıyor. Çünkü biliniyor ki, mücadele edilmez, suskunluktan vazgeçilmez ise, ülkenin felakete sürüklenmesi durdurulamaz. Ama unutmayalım, bu ülkede çoğunluk biziz. Ülkemizin aydınlanma damarının gücü siyasal islamın bu topraklarda ideolojik olarak yerleşememesinin önemli nedenlerinden birisi. Aydınlanmanın kazanımlarını büyük ölçüde yitirsek de mücadele sürüyor. Öyle ise;

Yaşasın Cumhuriyet
Yaşasın Devrim

 

Laiklik Meclisi tarafından hazırlanan Laiklik Bildirgesi okundu:

 

3 Mart 1924 tarihinde,  “Hilâfetin ilgasına ve Hanedanı Osmanî’nin Türkiye haricine çıkarılmasına, “Şeriye, Evkaf, Erkânı Harbiyei Umumîye Vekâletinin ilgasına ve “Tevhidi Tedrisat” (Eğitim-Öğretim Birliği) yasaları ile laikliğin temeli olan büyük adım atılmıştır.

29 Ekim 1923’ten sadece aylar sonra atılan bu büyük adım, 1925’te tekke ve zaviyelerin kapatılması yasasının, 1926’da laik hukukun temeli olan Medeni Kanunun, 1937’de laikliğin değiştirilmez bir temel ilke olarak Anayasaya girişinin de dayanağıdır.

3 Mart, kul değil yurttaş olmanın ve toplumsal yaşamın zemini olan laikliğin temelidir.

3 Mart, gelecek kuşakların akıl ve bilimle aydınlanmasının, sorgulayan yurttaşlar olmasının güvencesidir.

Laiklik Meclisi, 3 Mart 1924’te üç büyük devrim yasasını onaylayan, Türkiye’nin laik bir ülke olmasının yolunu açan TBMM’ni saygıyla anar ve 3 Mart’ın bugünden itibaren her yıl Laiklik Günü olarak kutlanması yönündeki kararlılığını bir kez daha ifade eder.

Bugün ülkemiz, toplumsal yaşamdan, yargı ve Anayasaya, idari yapıdan, eğitim alanına kadar bütünlüklü bir karşı devrim saldırısıyla karşı karşıyadır.

1980’lerle başlayan ve 2000’lerle hızlanan bu karşı devrim süreci “Yeni Türkiye” ve “Türkiye Yüzyılı” söylemiyle son düzlüğüne girmiştir.

Bilinmelidir ki, laiklik bu topraklardan asla silinemeyecektir. Bu saldırıya karşı bir mücadeleyi büyütmek, güçlendirmek üzere kurulan Laiklik Meclisi, 3 Mart 1924’ün yüzüncü yılında;

  • Hem devrim yasalarının, hem ardından gelen ilgili yasaların uygulanması için mücadele edeceğini;
  • “Yeni Anayasa” girişimlerine karşı toplumu bilgilendirme ve bu girişimlere karşı güçlü bir merkez olma sorumluluğuyla bu mücadeleyi yürüteceğini;
  • Başta kadınlar olmak üzere yurttaşların temel haklarını ve yaşamlarını düzenleyen Medeni Kanuna dönük gerici saldırıların püskürtülmesi için çalışmalarına devam edeceğini;
  • Toplumu hedef alan şeriat ve hilafet söylemlerine, tarikat cemaat kuşatmasına karşı laiklik mücadelesini daha da büyüteceğini;
  • Tarikat ve cemaatlerin, halen yürürlükte olan 677 sayılı yasaya rağmen faaliyet yürütmelerine karşı,kapatılmaları için mücadele edeceğini;
  • Hazineden devasa bütçe, siyasi destek ve güç alarak Anayasa’yı ve hukuku hiçe sayan, şer-i hukuku tesis etmeye çalışan ve kendini Anayasa ve hukukun üstünde gören Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “ideolojik işler bakanlığı ve Şeyhülislamlık” gibi 1924 öncesi bir kurummuşçasına faaliyet yürütmesine karşı çalışmalarına devam edeceğini;
  • Laik ve bilimsel eğitimin ortadan kaldırılmasına yönelik ÇEDES gibi projelere, uygulamalara, tarikat ve cemaat uzantılarıyla yapılan protokollere karşı mücadeleyi kararlıkla sürdüreceğini bir kez daha ilan eder.

Laiklik Meclisi, eşit ve özgür bir geleceğin zemini olan laikliğin ne olduğunu ve yaşamsal bir norm olarak toplumsal yaşamın, onurlu yaşam hakkının güvencesi olduğunu bilerek, bütün yurttaşları laiklik için mücadeleye ve kitle örgütlerini işbirliğine çağırır.