Tatil bayramı

Kutsal kabul edilen dini bayramları “piyasa canlansın, vergiler toplansın” şiarıyla dokuz günlük tatil bayramına dönüştüren AKP iktidarı, toplumsal barışı dinamitleyecek gelir adaletsizliğine aldırış etmiyor.

Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB) geçtiğimiz Kurban Bayramı için yapılan otel rezervasyonlarına dayanarak 3 milyona yakın kişinin turizm hareketlerine katılacağını; eş, dost, akraba, memleket ziyaretleriyle birlikte 10 milyonun üzerinde kişinin seyahate çıkacağını belirtmişti. TÜRSAB’ın güncel verilerine göre 86 milyonluk ülke nüfusunun en çok yüzde 12’sinin turizm hareketlerine katılabildiği anlaşılıyor. Bunun da yaklaşık üçte ikisi otelde kalmıyor ya da kalamıyor.

Turizm acenteleri, ülkede tatil yapabilecek gelir düzeyine sahip kişileri geniş konaklama olanaklarının bulunduğu belirli yörelere yönlendiriliyor. Dolayısıyla dokuz günlük “kutsal” turizm hareketleri milyonlarca yerli turistin bir kaç tatil merkezinde toplanması sonucunu doğuruyor. Bayram için 100 milyar TL’yi aşacak bir ekonomik hacim oluşmasını öngören TÜRSAB’ın yanılmadığını düşünüyorum. Sektör açısından daha çok ciro, daha çok kâr hedefi kitle turizmini tetikliyor.

Dünyada uluslararası turizm hareketlerinin yoğun olduğu bölgelerde yaşayan yerel halk, çoğunlukla kitle turizmi modeline karşı çıkıyor. Örneğin Kanarya Adaları’nda bakir sahil şeridinde devam eden konaklama tesisi ve lüks site inşaatının durdurulması için Nisan ayında Tenerife’de yapılan protesto eylemine on binlerce kişi katıldı. Süresiz açlık grevindeki çevrecilerin çağrısıyla yapılan bu eylemde, doğal ve kültürel yaşamın yanı sıra yoksulların da fahiş kira artışlarından korunması gerektiği vurgulandı. Zira yerel halkın yaşadığı bölgeler turizm merkezi olarak konumlandırılınca konutların kira bedeli aşırı yükseliyor.

Kitle turizmi büyük sermaye açısından kârlı bir yatırım alanı. Yerel esnaf ve tacir de bundan nemalandığı için bulunduğu coğrafyanın doğal, kültürel ve tarihi geleceğini umursamıyor. Ne var ki kitle turizmiyle anılan bir çok bölgede turist karşıtı hareketler de giderek yayılıyor. Örneğin konaklama tesislerinin duvarlarına “Burası benim evimdi, şimdi turist kokuyor” ya da “Turist, evine dön” gibi sloganlar yazılıyor. Ayrıca bazı plajların girişinde turistleri korkutmak için “Taş düşebilir” ya da “Zehirli deniz anası var” benzeri sahte uyarı tabelaları asılıyor[1].

Türkiye’de bayramlar yaz mevsimine denk gelince özellikle kıyı bölgelerimiz yerli turistlerle dolup taşıyor. Kurban Bayramı’nda Bodrum, Çeşme ve Ayvalık gibi sahil yörelerinde nüfusun 1 milyonu aştığı söyleniyor. CHP’li belediyelerin yönettiği bu yöreler aşırı turist yoğunluğunu kaldıracak potansiyele sahip değil. Buralarda yaşayan insanlar, kalabalıkların çevreye verdiği zarardan ve rahatsızlıktan yakınıyor. Halka açık plajlara ulu orta çadır kurup geride çöp yığınlarının bırakılması, evlerin bahçesine girilip piknik yapılması ya da site havuzlarının kullanılması eleştiriliyor.

Söz konusu olumsuzlukları bireylerin görgüsüzlüğüne, cahilliğine ve densizliğine bağlamakla yetinirsek sorunun sosyoekonomik boyutunu ıskalarız. Bunlar, ülkedeki gelir adaletsizliğinin sınıfsal ayrışmayı ne denli keskinleştirdiğinin açık göstergesidir. Yakın geçmişin orta sınıfı bugünün yeni yoksulları oldu. Tatil merkezlerinde çevreye ve yerel halka karşı hoyrat davranan yeni yoksul kesim, gerçekte toplumsal yaşamdan dışlanmanın hıncını alıyor.

Siyasal iktidarın orta gelir tuzağına ittiği milyonlarca insan için pahalı yaşamı kotarmak epey zorlaştı. Tatil yapma alışkanlığı edinmiş aileler için otelde konaklamanın  maliyeti çok yüksek. Örneğin bayram döneminde 2 yetişkin 2 çocuktan oluşan 4 kişilik bir aile için 5 günlük otel fiyatı en az 20 bin TL olarak uygulanmış. Konaklama ücreti, tesisin bulunduğu bölge, konum ve verilen hizmetin niteliğine göre de artıyormuş![2]

2022 yılı verilerine göre en çok yabancı turist ağırlayan ülkeler arasında ilk sıralarda yer alan Türkiye’nin yurt dışına en çok seyahat edenler listesinde gerilerde bulunması da ülkedeki kitlesel yoksullaşmanın diğer bir göstergesi[3].

Üç beş tatil yöresindeki kalabalığa bakarak “millette para var, bir de şikayet ediyorlar” diye söylenenler fena halde yanılıyor. Bazı iktidar yandaşları, bardağın yüzde onluk bölümü doluyken sanki tamamı doluymuş algısını yayıyor. Metropollerde bayram boyunca geçerli olan ücretsiz toplu taşıma nedeniyle kent çeperlerinde yaşayan çok sayıda yoksulun merkezde büyük kalabalıklar oluşturması da benzer bir algı yaratıyor.

Kutsal kabul edilen dini bayramları “piyasa canlansın, vergiler toplansın” şiarıyla  dokuz günlük tatil bayramına dönüştüren AKP iktidarı, toplumsal barışı dinamitleyecek gelir adaletsizliğine aldırış etmiyor. Tersine neoliberal ekonomik modeli halka acımasızca dayatarak derin yoksulluğu kitleselleştiriyor.

NOTLAR

[1] https://www.lechotouristique.com/article/aux-canaries-un-collectif-dhabitants-en-greve-de-la-faim-contre-le-surtourisme

[2] https://www.kamudanhaber.net/bayramda-tatil-yapmanin-maliyeti-belli-oldu-doluluk-orani-yuzde-80i-asti

[3] https://www.trthaber.com/haber/ekonomi/turkiye-dunyanin-en-cok-turist-agirlayan-4-ulkesi-oldu-767732.html

 

Yazarın Diğer Yazıları
Ronald-Donald döngüsü 14 Kasım 2024
Neofaşist küreselleşme 20 Eylül 2024
Kirli mahremiyet 25 Temmuz 2024