Anti-komünizmin devlet siyaseti olduğu bir ülkede komünist başkan figürü ile komünizmin meşrulaştırılmasında Fatih Mehmet Maçoğlu’nun önemli rolü oldu. Elbette bu durum sadece kişisel bir yetenek şeklinde asla değerlendirilemez. Komünist bir partinin, komünist ismiyle Türkiye tarihinde ilk kez bir seçim başarısı göstermesi ve bunun kendi başına yeni bir olgu olması özgün bir durumdu ve “komünist başkan” figürünün oluşması işte bu özgünlük sayesindeydi. “Komünist başkan”, komünist bir partiden seçildiği için komünist başkan olmuştu.
Ama bununla birlikte Maçoğlu, üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmede ve taşımak durumunda kaldığı “komünist başkan” sıfatını hakkını vermede önemli bir görevi yerine getirdi.
Evet “komünist başkan” popülerleşmesi aslında biraz da Türkiye’de komünizme yönelik belli bir sempatinin dışavurumundan başka bir şey değildi. Yıllardır yasaklanmıştı, her türlü kovuşturmaya, soruşturmaya uğramıştı, doğrudan devletin ve faşizmin hedefi olmuştu. Toplumda komünizme yönelik bu “sempatik” durum Maçoğlu şahsında cisimleşse de özünde bunu, bir yanıyla da, toplumun vicdan temizlemesi olarak görmek gerekir. Kimileri açısından geçmişte bırakılan büyük devrimci mücadelenin anısı kimileri açısından da haksızca saldırdıkları bir ideolojinin hakkını teslim etme vicdanı.
Bununla birlikte, Maçoğlu şahsında komünist başkan figürüne yönelik toplumsal ilgi ve sempatinin nedeni ne olursa olsun, ülke topraklarında anti-komünizmin kırılamayacağının hele hele Müslüman bir ülkede komünizm hiç ama hiç alıcısının olmayacağını söylemenin bir yerden sonra geçerliliğinin kalmadığını da gösteriyordu. Komünizm, Türkiye topraklarına asla ama asla yabancı değildi.
Ama mevcut “sempatinin” reel ve politik tarafı ise, aslında sol siyasetin kitleler nezdinde bir karşılık bulabildiğidir. Örneğin Ovacık’taki kamucu üretim pratiğinin toplumda yarattığı olumlu karşılık gibi. Düzen siyasetinin sağa kaydığı bir ortamda “komünist başkan” şahsında cisimleşen durum, kitlelerin özlemleri ile sol arasındaki ilişkiyi de gösteriyordu.
Maçoğlu şahsında komünizmin sempatik hale gelmesi ve geniş kitleler tarafından duyulmasının sağlanması, sosyalist mücadelenin önemli başarılarından ve mevzilerinden birisi olarak kayıt altına almak gerekiyor. İşin bir boyutu bu.
Ancak, işin bir başka boyutu daha bulunuyor ki, o da komünist başkan figürü üzerinden komünizmin de Türkiye’de herhangi bir siyasal ve ideolojik hareketlerden birisi haline dönüşme riskiydi. Ne yazık ki Tunceli pratiği ve sonrasında Kadıköy belediye başkanlığı yarışı böylesi bir durumun doğmasına zemin oldu.
Ne yazık ki ortadaki somut durum, komünizm fikriyatının düzen siyasetinin bir parçası haline getirilerek “normalleştirilmesi”ne, ortadaki pratiğin de komünizmin devrimci ve tarihsel içeriğinin boşaltılmasına varacak negatif bir etkide bulunmasına zemin oluşturdu.
Lafı dolandırmadan açık yüreklilikle şu söylenmeli. Maçoğlu’nun 5 yıllık Tunceli belediye başkanlığı Tunceli emekçilerinin gözünde başarılı bir pratik olarak görülmemiştir. Tunceli’de aday olmak yerine Kadıköy’de aday olmak tercihinin arkasındaki saiklerden bir tanesi, sanırız, budur. Başarısız sayılmalı çünkü sonradan örneğin TKP’nin aldığı oylar ya da SMF’nin bir bütün olarak Tunceli’nin ilçelerinde son seçimde elde ettiği sonuç, ortada toplum nezdinde bir başarının değil tersinden başarısızlığın kabulü anlamına gelmektedir. İkinci olarak Tunceli dışında CHP’nin kalesi olarak görülen Kadıköy’den aday olması sıradan bir bakış açısından bile “fırsatçılık” olarak yorumlanmıştır.
İşte burada bir durmak ve düşünmek gerekmez mi? “Komünist belediyecilik ilkeleri” yayınlamak önemli bir görev. Ancak 81 ili bulunan bir ülkede bundan 5 yıl önce ilk kez bir il belediye başkanlığını kazanmışken 5 yıl sonra bırakın belediyeyi kaybetmenin, yeniden aday olmamayı tercih etmenin ve çok küçük oy almanın dahi bir yüzleşmesi ya da hesabı olmayacak mı? Tunceli deneyiminin özeleştirisi yapılmadan Kadıköy’de mübalağa siyaseti yürütmenin devrimci etiği nerede diye düşünülmeyecek mi? “Komünist belediyecilik ilkeleri”, örneğin, Tunceli’de ne oldu diye sorulmayacak mı?
Bu hem Maçoğlu için geçerli hem de aday olduğu için parti için geçerli.
Genel olarak Türkiye solu hareketçi bir tarzı benimsemiş durumda. Seçimlerdeki sentetik başarılar büyük bir başarı gibi propaganda edilmeye devam ediyor. Nasıl bir toplumsal ya da devrimci örgütlenmenin başarısına denk gelip gelmediğinin ise yanıtı verilmiyor. Ama ortadaki durum büyük siyasi başarı olarak hamasetle anlatılmaya devam ediyor.
Daha önce de hep aynısı yapılmadı mı? Samandağ ve Hopa’da ÖDP, Mazgirt’te EMEP kazanmamış mıydı? Sonra Ovacık’ta TKP, Mazgirt’te ÖDP? Tunceli ili belediye başkanlığını TKP almamış mıydı?
Soru şudur? Geriye ne kalmıştır? Hem sosyalizm için hem de siyasal ve örgütsel olarak elde ne kalmıştır?
Tunceli’de 5 yıl belediye başkanlığı yapılmasına rağmen geriye hangi örgütlülük, hangi halk meclisi, hangi devrimci mevzi, hangi parti örgütlenmesi kalmıştır? Ya da sosyalizm hanesine yazılacak hangi toplumsal ve emekten yana proje? Ya da iz bırakan?
Halkın Maçoğlu’na ve komünizme bir tepki üretmesi ise işin can sıkıcı yanı.
Bunları daha fazla konuşmak ve değerlendirmek gerek. Bunları görmeden, konuşmadan, bilmeden yapılacak her türlü yerel seçim değerlendirmesinin bir yerden sonra ciddiyeti kalmıyor.
İşte bunları konuştuktan sonra Defne, Samandağ ya da Hozat konuşulmaya başlanmalıdır. Sosyalist hareket, bugün kazandığı mevzileri ileriye taşımak istiyorsa, yakın dönem örneklerin muhasebesini iyi yapmak durumundadır.
Tunceli’de başaramayıp Kadıköy’de şov peşinde koşmak ise işin başka tarafı! Yüksek bütçeli seçim çalışması, şovla, gösterişle, hamasetle, mübalağa ile karışık bir siyasal çalışma örneği oldu. Örneğin Kadıköy’de “yarışı başa baş götürüyoruz” açıklaması, sadece bir seçim taktiği olarak değil, devrimcilerin sözlerinin burjuva siyasi partilerin temsilcilerinden farklı olma gerekliliği nedeniyle de ciddi ciddi eleştiriyi hak etmiyor mu?
Ama bazı şeyler değişmiyor. Bir çoğumuz için bu tablo dejavu gibi…
Bu haber en son değiştirildi 17 Nisan 2024 15:51 15:51
ABD'de Biden'ın Ukrayna'ya uzun menzilli ATACMS füzelerini kullanma iznini vermesi sonrasında Cumhuriyetçilerden sert tepki geldi.…
15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından Kızılay’a satışı gerçekleştirilen ve değeri yaklaşık 100 Milyon TL olan…
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel, yeni kitabında Donald Trump’ın baş başa görüşmede Trump’ın kendisine Doğu…
İstifa çağrılarına yanıt veren Sağlık Bakanı Memişoğlu, "Bebeklerimizin ölümüne engel olan bir kişiye niye istifa…
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yasadışı bahis suçlamasıyla tutuklu olan 5 sosyal medya fenomeni hakkında 1 yıldan…
Sinan Ateş Davası’nda abla Selma Ateş'e yönelik saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt'un, Ankara’da iki cinayet işlediği…