AKP günlükleri 3: “Derin bir iktidarı kaybetme duygusu yaşıyoruz”

‘AKP günlükleri’nin üçüncü ve son bölümü yayınlanamadan Nokta dergisinin yayını durduruldu ve internet sitesindeki haberler silindi. Ancak bu sansür uygulamasından önce Nokta, tutanakların üçüncüsünü internet sitesinden yayınlanabilmişti.

AKP günlükleri 3: “Derin bir iktidarı kaybetme duygusu yaşıyoruz”

‘AKP günlükleri’nin üçüncü ve son bölümü yayınlanamadan Nokta dergisinin yayını durduruldu ve internet sitesindeki haberler silindi. Ancak bu sansür uygulamasından önce Nokta, tutanakların üçüncüsünü internet sitesinden yayınlanabilmişti.

Diğer tutanakların aksine üçüncü bölümde herhangi bir isim bulunmuyor. Ayrıca bu kez tutanaklar toplantı sonucuna dair genel tespitlerin tutanağa bağlanması şeklinde düzenlenmiş. Bu haliyle diğer iki metinden ayrılıyor.

Nokta’nın haberinde, 31 Ağustos ve 1 Eylül tarihinde yapıldığı öne sürülen iki toplantının aksine, bu kez toplantı tarihi de verilmiyor. Ancak, gündem maddeleri arasında 8 Eylül’de gerçekleştirilen Iğdır saldırısı ve 12 Eylül’de gerçekleşen AKP kongresine dönük stratejilerden bahsedilmesi, toplantının bu tarihler arasında gerçekleştirildiği iddiasını güçlendiriyor.

Nokta dergisinin yayınladığı üç tutanağı derginin sıralamasına uyarak ayrı ayrı ele alma yolunu tercih ettik. Bu yayınımız bugün yayınladığımız üçüncü ve son tutanakla tamamlanıyor. Bu metinlerin “fabrikasyon” olma ihtimalini de gözden ırak tutmadan okumakta fayda var. Ancak yazılanlar, bugün seçim öncesi AKP’nin kampanyasındaki bir dizi başlığı belli ölçülerde doğruluyor.

AKP’nin algı yönetimi kampanyaları

Bugün bu günlüklere baktığımızda tek başına AKP karşıtı kesimlerin iddia ve söylemleri dışında içeriden de bu iddia ve söylemlerin karşılık bulduğu bir tablo ile karşı karşıyayız.

Bu günlükler, her şeyden önce AKP’nin bugün toplumun karşısına koyduğu bazı başlıkların altının boş olduğunu bir kez daha gösteriyor. Örneğin “yeni Türkiye” söylemi ile “2023 vizyonu” gibi kalıpların aslında bir algı yönetimi olduğu açık olarak ortaya konuyor. AKP toplumsal duyarlılıkları iyi ölçen ve bu duyarlılıklara seslenerek iktidar olan bir popülist parti görüntüsü veriyor.

AKP duvara çarptığının farkında

İkinci olarak, AKP’nin bugün duvara çarptığının gayet farkında olduğu bir tablo var karşımızda. Başka bir deyişle AKP açısından benzin bitmiş, arabayı nasıl yürütelim tartışması yürütülmektedir.

Bu amaçla, yenilenme AKP’nin gündemine aldığı bir başlık olarak duruyor. Örneğin aşağıdaki satırlar tam da AKP’nin hem ne olduğunu gösteriyor, hem de hangi gömleği çıkardığını çok iyi özetliyor. Hatırlanırsa “biz milli görüş gömleğini” çıkardık diyen Recep Tayyip Erdoğan vardı; ancak bu sözler aslında gömlek başka ama içimizdeki iç çamaşırlar hala ‘milli görüş’çüdür demektedirler.

Gazze, tarih, coğrafya, kader gibi terimlerle etki alanımızı daraltıyoruz. Bu şekilde bir çok kesimi kümenin dışında bırakıyoruz. Bu terimler aslında bizim ilgi alanlarımız, etki alanlarımızı boşlayıp ilgi alanlarımızı birincil gündem maddesi haline getiriyoruz.

AKP’nin geleceği üzerine bir soru sorulsa en fazla gençlik içinde durumu ele alınabilir bir olgudur. Bu açıdan kendi itiraflarına bakıldığında AKP’nin gençlik içinde ciddi bir damar bulamadığı görülmektedir.

Türkiye siyasetinin geleceğinde AKP’nin kendisine ne kadar yer bulacağını göstermesi açısından günlüklerde geçen şu sözler manidar: “Vatandaş homojen bir kitle değil. Farklı gruplar ve farklı istekler var. Hitap edeceğimiz kitleleri belirleyip ona göre slogan seçiminde bulunmamız daha doğru olur. Özellikle gençlerdeki oyumuz çok düşük, o alanı kullanmalıyız.”

Kürt oyları için ağababaları ile görüşme

Yine günlüklerin üçüncüsünde AKP’nin hangi sınıfsal temsiliyete sahip olduğunu bir kez daha görüyoruz. Özellikle Kürt oyları söz konusu olduğunda ağababaları ile görüşmeyi hedef olarak önlerine koyuyorlar.

Bu günlüklerin yayınlandığı sırada cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Güneydoğulu kanaat önderleriyle yaptığı 6 saatlik toplantı sanırız bu tutanakları belli ölçülerde doğruluyor. Ancak bundan daha önemlisi AKP’nin “ağababalarıyla” ittifakı asıl murat edilen. Bir sermaye partisi olarak AKP’nin Kürt sorununa nasıl yaklaştığının da güzel bir örneği tutanaklarda yer alan aşağıdaki satırlarda görülüyor.

HDP oyları plebisite doğru gidiyor. AK Parti’nin bölgede bir vekil çıkardığı yerler de tehlikede. Bu yüzden ağababaları ile oturmalıyız. Bu boyutu çözmeden kısır döngüye hapsoluyoruz. Çadırları basamayan devlet dünyaya meydan okuyor.

 

İŞTE NOKTA DERGİSİNİN YAYINLADIĞI TUTANAKLARIN ÜÇÜNCÜ VE SON BÖLÜMÜ

 

AK PARTİ SEÇİM STRATEJİ TOPLANTISI

Güncel tespitler: Dağlıca-Iğdır Terör saldırıları

Normal zamanlarda kıyısından köşesinden AK Parti ile ilişkilendirilen bir eylem yaşandığında, mesela Danıştay saldırısı, AK Partili siyasetçiler nefes alamaz duruma getiriliyordu. Selahattin Demirtaş ise aynı yapı altında siyaset yaptığı PKK’nın bu kadar şiddetine rağmen her gün Televizyonlarda rahat bir şekilde konuşabiliyor.

Güçlü bir uluslararası operasyonla karşı karşıyayız. Selahattin Demirtaş olaylar başladığından beri yurt dışında. Bu gidişle seçimlerin yapılamaması, ekonomik kriz, iktidar değiştirme ve bölünme de dahil onların kontrolü altına geçecek.

KCK’nın silahlı bütün yapılarının artık uluslararası bir meşruiyeti var. Bu durumdan çıkamıyoruz. 2012’ye dönmemiz gerekecek ki dönemeyiz. Masaya dönmemiz de, var olan aktörlerle yol almamızda bu saatten sonra mümkün değil.

Dün gece 11 ilde HDP binalarına karşı saldırı gerçekleşti. Iğdır’da etnik olarak karışık bir yer, özellikle böyle yerlerin seçildiğini düşünüyorum. Bu noktada, devlet mücadele edemiyorsa, halk kendisi inisiyatif almaya başlar. Bizim güçlü olmaktan başka çaremiz yok. Bu kararı şimdi almazsak, polis de tereddüde düşer. AK Parti tabanı zaten bu eylemlerin bir parçası olmasa da parti basılmasını alkışlıyor.

Parti basma meselesi organize bir iş. Masum vatandaş formatına sokulmasını kabul edemeyiz.

PKK artık kendisini Türkiye siyasetinin bir parçası olarak görüyor. Eskiden demokratikleşme gibi bir gündemleri yoktu. Sadece Kürtlerin kazanımları ile ilgileniyorlardı. HDP ile birlikte bu değişti. Şimdi PKK, AK Parti karşıtı cephenin en önemli aktörlerinden birisi haline geldi. Şu an için seçim ertelemeden darbeye giden yolu döşemeye kadar her senaryonun içindeler.

HDP’nin oyları düşmüyor aksine bölgede daha da artırdıklarına şahit oluyoruz.

Çözüm Süreci’nde kararlıydık. Onların kurabileceği seçim ittifaklarını önledik. Onun sayesinde 3 tane seçim kazandık.

PKK defalarca “biz devletle değil AK Parti’ye karşı savaşıyoruz” açıklaması yaptı. Bunun bir karşılığı var. Özellikle polis ve askerde karşılık bulması ise en tehlikelisi.

Dün hem Cumhurbaşkanı hem de Başbakan liderliğinde aynı kişilerle aynı konuların konuşulduğu iki tane Güvenlik Toplantısı yapıldı. Operasyon yönetiminin adı konulmalı. Kim nasıl karar alıyor? Eğer işlerinin ehli kişiler olsa sadece Savunma Bakanı ve İçişleri Bakanı bu toplantıyı halledebilirdi ama bizde her şey en tepe noktasında hallediliyor.

Güncel teklifler: Dağlıca-Iğdır terör saldırıları

Normal haklı olmak iktidar olduğunda anlamını kaybediyor. Geldiğimiz noktada ülkenin psikolojisi bozuluyor ve yönetilemez bir hal alıyor. Bu noktada tekrardan

Toplumsal ittifakları tekrardan gündemimize almalıyız.

Ciddi bir görüntü verip kontrolü elimizde tuttuğumuzu hissettirmeliyiz.

Terör gündemi Kongre konuşmamızı doğrudan etkiliyor. Kongre sabahı da Allah muhafaza bu şekilde bir gündem olabilir. Alternatifleri konuşup hazırlıklı olmakta fayda var.

Başbakan net bir şekilde parti basılması olgusunu kınamalı.

Seçim kampanyasını nasıl yönetiriz noktasında çok da karamsar olmamak gerekiyor. Daha kötüsü de olmuştu. Biz burada ne kadar rahat olursak, o kadar rahat yönetiriz. Yönetebilmeliyiz ve bunu hissettirmeliyiz.

Kemal Kılıçdaroğlu dün sadece terörle mücadele hakkında bilgi aldı. İyi bir hamle yapmış oldu. Biz de meseleyi onur meselesi haline getirmeden ortak tutum belirleme hamlesine çevirebiliriz. Seçim hükümeti gerçek manada gerçekleşmiş olsaydı, şimdi bu hamleye gerek kalmazdı çünkü hükümette her partiden isimler olurdu. Şimdi kamuoyu önünde böyle bir talebi dile getirelim. Bütün partilerin katıldığı bir yürüyüş gerçekleştirelim.

Iğdır’da üç parti temsilcisi ortak bir açıklama yapabilir. Bu şekilde siyasete bu ‘sarayın savaşı’ değil vatanın müdafaası olgusunu kabul ettirmiş oluruz. Medyada da ortak açıklama yaptırabiliriz. Ticaret odaları ve sendikalar da açıklama yapabilir, toplu yürüyüşler düzenlenebilir. Kadınlar ön safta olmak kaydıyla sivil inisiyatifler PKK’ya karşı sesini yükseltebilir. Operasyonlardaki koordinasyon sıkıntısını düzeltmeliyiz. Operasyon tek bir merkezden yönetilmeli. Bu mesele ancak Genelkurmay’dan çözülebilir.

Operasyonlar konusunda da bir yere varabiliyorsak yapalım. Amaç tabii ki de tamamen bitirmek değil ama yol alalım peyderpey ilerleyelim.

“Seçim için savaş yapıyorlar” tezini çürütmek zor değil. Öyle olsaydı 7 Haziran’dan önce yapardık diyebiliriz.

Biz psikolojik harp konusunda çok etkisiz kalıyoruz. 17 Aralık’ta ayakkabı kutusu ve para sayma makinesi olmasaydı bu kadar akıllarda kalmazdı. PKK hem Dağlıca hem de Iğdır konusunda hemen data, fotoğraf ve video paylaşıyor. Bizim terörle mücadeleyi afişe etmemiz gerekiyor. Bir sürü şey söylüyoruz ama delili yok. Psikolojik harp unsurlarını uygulayalım. PKK’nın Kandil’de hepi topu dört tane kampı var. 100 kere yok etmişizdir son bir ayda. Ayıptır! 24 saat cenazesine ulaşamayan bir devletten bahsediyoruz. Kaç ilde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Ne oldu? Sonuç ne?

PKK’ya karşı yapılan operasyonların kamu diplomasisine başlıyoruz. Fotoğraf ve video yayınlayacağız. Asker bu konuda da direnç gösteriyor çünkü sonuç alamıyor.

Terörle mücadele birimi oluşturup her gün başında duracak bir isim belirleyelim.

7 Haziran sonrası terör açısından da anlatılmalı. Sürecin nasıl bu hale geldiğini net bir şekilde anlatalım. Ayrıca, mesajlarımızda teröre karşı ne yapılacağı da anlatılmalı. Duruşumuz ciddi olmalı. Milletin derdiyle dertlenmemiz lazım.

HDP oyları plebisite doğru gidiyor. AK Parti’nin bölgede bir vekil çıkardığı yerler de tehlikede. Bu yüzden ağababaları ile oturmalıyız. Bu boyutu çözmeden kısır döngüye hapsoluyoruz. Çadırları basamayan devlet dünyaya meydan okuyor.

Seçim konuşması ve slogan önerileri

Kongrede “biz kimiz?” sorusuna kampanyada ise “ne yapacağız?” sorusunun yanıtı net bir şekilde vermeliyiz. 2009 yılından beri “Biz Birlikte Türkiye’yiz” mesajını kullanmıyoruz. Sadece spesifik alanlara yoğunlaştık. Birlik ve beraberlik vurgusuna ihtiyacımız var.

Ülkenin kronik sorunlarını AK Parti çözer imajını güçlendirelim. AK Parti tökezlediği için bunlar oluyor mesajını bunu dillendirmeden verelim. El verip güçlendirirsek, eski rahat günlere kavuşuruz diyelim. AK Parti’nin tam sınırda olduğu vurgusunu yapalım.

Sloganlarımız AK Parti’nin yeni konumlandırmasını etkili bir şekilde vermeli. AK Parti’nin hem halka hem de kendi teşkilatlarına bu sloganla güçlü bir mesaj vermesi lazım.

Bizim kullandığımız kavramlar (güç, millet, vs.) anlam kaymasına uğradı. İnsanların zihinlerine odaklanalım. Şu an herkesin bir alanı var, oradan diğerine küfrediyor. Biz kendimizi üst bir yerde konumlandıralım.

Vatandaş homojen bir kitle değil. Farklı gruplar ve farklı istekler var. Hitap edeceğimiz kitleleri belirleyip ona göre slogan seçiminde bulunmamız daha doğru olur. Özellikle gençlerdeki oyumuz çok düşük, o alanı kullanmalıyız.

Anketlerdeki geç oranı ve “soyumuz kuruyor” tabiri önemli bir veri. Sovyetik ve beylik lafları bırakalım. Orta Sınıf/Genç/Kadın/Sektörel temalara daha fazla ağırlık vermeliyiz. Slogandan ayrıca bir tazelenme mesajı da çıkmalı.

Maço ve yaşlı parti görünümden kurtulmamızı sağlayacak fikirlere ihtiyaç var.

Sigorta teması tutar ama “sigortası attı” teması da çok tutar. Tek başına iktidar talebi de seçmen nezdinde bir şantaj algısına yol açıyor. Tek başına iktidarın AK Parti’nin değil toplumun ihtiyacı olduğunu vurgulamalıyız.

Kongre konuşmasında sırasıyla koalisyon neden kurulamadı, terörle mücadele ile ilgili net bir yol haritası, medya yönetimi, etkili yönetim (yanlış yapanı hemen görevden alma) ve sorumluluğu yayma gibi mesajlar verelim.

Tespitleri test edip yol alalım. Profesyonelce iş yapıp amatörce davranalım. Herkesin anlayacağı dilden konuşalım. Oy verenin verdiği ama vermeyenin de rıza göstereceği bir format belirleyelim. Bu yüzden herkesi muhatap almamız lazım.

Söylem sunumu

Mevcut söylemimizin analizi:

Bizi tanımlayan iki kelime: Korku ve Tahkim. Bu nasıl algılandığımızın da cevabı aslında. Biz kendi doğrularımızı ve inançlarımızı belli bir rasyonelite içinde açıklayarak sadece onları ön plana çıkarıyoruz. Başkalarının psikolojisini yok sayıyoruz. Bütün duygu, düşünce ve davranışlarımızla kendi haklılığımızı anlatıyoruz ama yönetmenin bir gereği olan anlamayı önemsemiyoruz.

Bir çok sosyolojik gerçekliği tek bir perspektifle değerlendiriyoruz.

Aşırı bir Devlet vurgusuna sahibiz. Adeta devlete tapınıyoruz.

Gazze, tarih, coğrafya, kader gibi terimlerle etki alanımızı daraltıyoruz. Bu şekilde bir çok kesimi kümenin dışında bırakıyoruz. Bu terimler aslında bizim ilgi alanlarımız, etki alanlarımızı boşlayıp ilgi alanlarımızı birincil gündem maddesi haline getiriyoruz.

Nasıl algılanıyoruz:

Derin bir iktidarı kaybetme duygusu yaşıyoruz. PKK’ya karşı verilen haklı mücadele bile bu kapsamda değerlendiriliyor.

Partinin eski coşkusunun kalmadığı belirtiliyor.

Kendi içimizdeki çatışma algısı bu argümanları destekliyor.

Üstten bir dil kullanıyoruz. Toplumun gündemine sahip değiliz. Meta ve stratejik gündem milleti ilgilendirmiyor. Halkın bizi anlamaması topluma belirsizlik olarak yansıyor.

Korku ve kaygılarımızı topluma aşırı bir şekilde yansıtıyoruz. Kan içelim kızılcık şerbeti diyelim modelini benimsemeliyiz. Sözcülerimiz bu masada konuşulan her şeyi televizyonlarda da konuşuyor çünkü korku ile toplumu korku ile yönetebileceklerini düşünüyorlar.

Mesajlarımızı hem çoğulculaştırıp hem de çeşitlendirmeliyiz (Genç, Kadın ve diğer partilere mesajlar da buna dahil).

Kesin doğru ve inançlarımız dışında da bir hayatın var olduğunu görmeliyiz.

Ötekilerin önceki iktidar kaybından yaşanan travmanın bir benzerini biz de yaşamaya başladık. Bu da bizi rasyonalitenin dışına itiyor.

Öteki taraftaki nefreti tedavi edemeyiz ama azaltabiliriz.

Onların travmalarını tetikleyen kelimelerden uzak kalabiliriz.

Kabul etmekle onaylamak arasındaki farka dikkat edelim.

Bir sorunu kendi çerçevesi içinde değerlendirelim. Her problemi birbirine bağlıyoruz. Olaylara hep siyah-beyaz perspektifinden bakıyoruz. Gri alanlara hakim olamıyoruz. Gri alanları kendi lehimize kullanma ihtimalini geri tepiyoruz.

Basit bir dil, anekdotlar ve kişisel hikayelere odaklanmamız gerekiyor.

Cumhurbaşkanı ve Başbakan ikilemi için; ilkinin rüyasını anlattığı, topluma yön verdiği, ikincisinin ise bu rüyayı harekete geçiren çok çalışkan bir imaj vermesi bekleniyor.

Dilimizin kişiselleşmesi güven kaybı ve korkuyu da beraberinde getiriyor. Bu kişiselleşme ortaya koyduğumuz vizyonu sadece kendimiz için istiyoruz gibi bir algı oluşturuyor.

Söylem üretilmesinden uygulanmasına her şeyi biz yapıyoruz. Üç çocuk meselesinde mesela konunun uzmanları açıklamaları yapar biz sadece uygulamasını yapabiliriz. Her şeyi biz yapınca insanlar direk hayata müdahale olarak algılıyor. Otobüste kucak kucağa oturmaya karşı olmamız normal ama biz söyleyince direk yasak olarak algılanıyor.

Şeffaflık için her şeyi anlatan günlük basın toplantısı düzenleyelim.

Kamuya işe alımda mülakatı kaldıralım.

YÖK’ü kaldıralım.

Özgürlükçü bir dil kullanalım.

Partiyi kamuya açmamız gerekiyor. İnsanlar uğraşınca partide bir yerlere geldiğini görmek istiyorlar. Rekabeti getirmezsek daha çok sıkıntı yaşarız.

Yargı meselesine hiç girmememiz daha hayırlı olabilir çünkü yargıyla çok oynadık ve yıprattık.

Seçim kanunu ve siyasi partiler yasasını muhakkak değiştirmemiz gerekiyor.

Din devlet ilişkilerine bir karar vermeliyiz. Alevi meselesi şu an uçurumun kenarında. Bir çok mahkeme kararı ile fiili olarak mesel çözüldü aslında. Cemevlerine statü vermek ne bizden bir şey götürür ne de onlara bir şey katar. Bu karar bizi de onları da çok rahatlatacak.

 

AKP günlükleri-1: Bize direnemediler biz de karsi koyamayacagiz

AKP günlükleri-2: Şu an tek fay hattımız Erdoğan çizgisi