Erdoğan’ın “Hruşçov”u kim olacak?

Hruşçyov diye okunuyor aslında ama biz de Amerikalıların ağzından Kruşçev diye biliniyor daha ziyade. Hruşçov, 60 yıl önce bugün, Stalin’i gerçeklikle pek de ilgisi olmayan kişilik kültü suçlamasıyla eleştiren Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin 20. Kongresi’nden sonraki ünlü “Gizli Konuşma”sını yapmıştı. Sonuçlarını biliyoruz. Dolayısıyla bir 25 Şubat’a denk gelince ve Türkiye’de tartışılanlara bakılınca bu ilginç soru... View Article

Hruşçyov diye okunuyor aslında ama biz de Amerikalıların ağzından Kruşçev diye biliniyor daha ziyade.

Hruşçov, 60 yıl önce bugün, Stalin’i gerçeklikle pek de ilgisi olmayan kişilik kültü suçlamasıyla eleştiren Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin 20. Kongresi’nden sonraki ünlü “Gizli Konuşma”sını yapmıştı.

Sonuçlarını biliyoruz.

Dolayısıyla bir 25 Şubat’a denk gelince ve Türkiye’de tartışılanlara bakılınca bu ilginç soru akla geliyor.

Erdoğan’ın “Hruşçov”u kim olacak?

Teşbihte hata olmaz, hatasız teşbih de olmaz derler.

Hruşçov, Stalin’i karşısına almıştı. Tüm “kötülüğü” ona yükleyip kendi dönemini açmak istedi. Bunun eleştirisi bu yazının konusu değil.

Bununla birlikte, Türkiye’de de kendi dönemini açmak isteyen biri Erdoğan’ın arkasından bir “Gizli Konuşma” yapamaz mı?

Son dönemde, AKP içerisinden bir “muhalefet” hareketinin çıkması gündemi yeniden pişiriliyor.

Bir yandan, Abdullah Gül, Bülent Arınç, Hüseyin Çelik gibi isimler her gün yeni bir çıkışla “AKP”yi eleştiriyor.

Bir yandan da “cennetten kovulmuş” eski müttefikler Gülen cemaati ve liberaller her gün “özgürlük” şarkıları söylüyor.

Bir başka tarafta, 1 Kasım seçimlerinden sonra susan “Fuat Avni” yeniden ifşaatlarına başlıyor.

İşin kolayı var elbette. Recep Tayyip Erdoğan.

“Kişilik kültü”nün sözlük tanımı sayılabilecek Erdoğan’ı “şeytanlaştırmak” kolay kolay karşı çıkılamayacak bir gerçeklik de barındırıyor. Sürekli konuşan, her şeyi kontrolünde tutmak isteyen, her şeye karar vermek için kanun değilse de “devlet geleneği” tanımayan Erdoğan gerçekten de kendi başına bir sorun.

Ama Türkiye’nin sorunu AKP ve yerleştirmeye çalıştığı düzen. Doğru, Erdoğan’ın varlığı AKP’yi bir arada tutan, odaklayan ve güçlendiren en önemli faktör. Bu bağlamda, Erdoğan için “Aşil topuğu” değerlendirmesinin altı boş sayılmaz.

Öte yandan, en başından beri mesele Erdoğan’ın kişisel hırsları değil Türkiye’de patronların ihtiyaçları. Erdoğan’ın AKP ile bu ihtiyaçlara cevap verme becerisi ve AKP ile kendi kişisel ikbalini sağlamlaştırma arayışı arasındaki açı onun gerçekten üzerinin çizilmesini getirebilir.

Ancak bu kolay hedefe odaklanmanın sorunu sizi “miyoplaştırması” oluyor. Burnunuzun dibindeki Erdoğan ile kavga ederken bir bakmışsınız tüm meseleler çözülmüş, memlekete “bahar” gelmiş.

Erdoğan faktörünün, son kullanışlı halinin, tüm kötülükleri üzerine alıp tarih sahnesinden çekilmesi olması pekala mümkün. AKP’nin de böylelikle yeniden bir uzlaşı bulması ve yeniden düzenini yerleştirmek üzere hamle yapması mümkün hale gelir olması umudunun taşındığı görülmeli.

25 Şubat vesilesiyle “Hruşçov”ların bize faydası olmadığını bir kez daha hatırlamak lazım.

Bize gereken “Hruşçov” değil, tarihin bir “Hruşçov” daha görmesini engellemek.

Erdoğan elbette bir sorun ama bırakalım patronların sorunu olsun. Biz Erdoğan’ı yaratan bu düzeni sorunumuz haline getirelim.