AKP’nin Suriye yalanları

AKP’nin dış politikası mı dediniz? Osmanlıcılık ve ümmetçilik sosuyla sunulan bir dizi çelişki, tutarsızlık, başarısızlık, yalan, hamaset!

Tam bir yalan makinesi gibi çalışıyorlar. Sabah akşam hem yandaş kalemler hem de AKP’nin yetkili isimleri göz göre göre halka yalan söylüyorlar.

Şimdi tek tek iddiaları sıralayalım.

“Esad rejimi” dedikleri, Birleşmiş Milletler tarafından tanınan Suriye’deki tek meşru hükümet. Yani Suriye Devleti. “Libya’da BM tarafından tanınan Serrac ile muhatap oluruz, tanınmayan Hafter ile bizim işimiz olmaz” diyenler, söz konusu Suriye olunca yan çiziyorlar.

Bir de “rejim” diye bir şey tutturmuşlar. Suriye’de bir devlet var, beğenin beğenmeyin bir anayasası var. Bugün AKP’nin arkasında durduğu Müslüman Kardeşler (İhvan) ise “şeriat rejimi” isteyenler! İhvan Suriye’de gizli silahlı bir yapılanma; yıllardır meşru devlete karşılar. En son dünyanın bütün cihatçılarını, El Kaidecileri, Vahabileri toplayıp Suriye’ye soktular. Sanki Suriye’de Kafkaslardan, Sudan’dan, Afganistan’dan, Uygurlardan, Özbeklerden vs. cihatçı yokmuş gibi konuşuyorlar. “Rejim” diyerek karşıya alıyorlar, yanlarında durdukları ise şeriatçı-gerici güçler! Bu cihatçı-gerici güçlerin nasıl ve kimler tarafından Suriye’ye taşındıkları herkesin malumu: Emperyalizm!

Kaldı ki, Sudan diktatörü Ömer El Beşir’i kırmızı halıyla karşılayan yine AKP idi. Sudan yönetimi için “rejim” demediler ama. Ya da Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar sanki çok demokratik! Krallıkla yönetilen, petro-dolar zengini ağalar rejimi! Adamlar kendi vatandaşlarını bile elçiliklerinde keserek öldürdüler. Bu ülkeler için de “rejim” deyip, karşıya almazlar ama… Var mı böyle bir çifte standart?

“Esad rejimi halka saldırıyor, ateşkesi ihlal ediyor, Astana mutabakatına uymuyor, önce onlar saldırdı.” Bu tezi “binlerce insan İdlib’ten kaçıyor, Türkiye’ye sığınıyor” diye süsleyerek sunuyorlar.

ABD 700 bin kişi, Erdoğan 1 milyon kişi, en son Davutoğlu katıldığı TV programında 450 bin kişi dedi. Hangisi doğru? ABD 700 bin deyince Erdoğan 1 milyona çıkardı. Davutoğlu ise mahcubiyetten olsa gerek sayıyı geri çekti.

Peki İdlib’de yerinden yurdundan olan, evlerine cihatçıların el koyduğu, Suriye Devleti’ne sığınan ve İdlib’e geri dönmek isteyen İdliblileri niye yazmıyorlar? En son 80 bin İdlibli evine dönmek istiyor şeklindeki açıklamaları niye görmezden gelirler?

“Esad rejimi sivillere katliam yapıyor’ diye propaganda ediyorlar. El Kaide kökenli HTŞ terör örgütü mensuplarına dönük operasyonu “siviller katlediliyor” söylemiyle karşılıyorlar! Ya HTŞ’nin katlettikleri? “Hristiyanlar Lübnan’a, Aleviler mezara” diye slogan atan bunlar! Bu ırkçı ve faşist söylemi ne yapacağız?

Astana mutabakatını imzalayanlar belli. Rusya, İran ve Türkiye. Rusya Suriye’nin, Türkiye ÖSO’nun ve İran Hizbullah’ın hamisi gibi göründüğü için bu anlaşma imzalandı. Peki “Esad rejimi” kime saldırıyor? ÖSO’ya mı? Hayır!

Bu anlaşmayla mutabık kalınan, BM tarafından ve Türkiye tarafından da terör örgütü olarak kabul edilen HTŞ; yani El Kaide’den El Nusra’ya oradan HTŞ ismini alan örgüte operasyon yapıyor Suriye! Bu terör örgütünün kontrol ettiği bölgelere dönük operasyon yapılıyor. Örneğin ÖSO güçlerine yönelik bir operasyon yok ki! Kaldı ki bugün İdlib’de ÖSO da yok, her yeri HTŞ ele geçirmedi mi? Yani Astana mutabakatına ve ateşkese uyulmaması iddiası nasıl gündeme getirilebilir? Kaldı ki Astana anlaşması diyor ki, “muhalefet ile terör ayrıştırılacak, muhalefet ile Suriye Devleti yeni anayasa görüşmelerine başlayacak.” Suriye Devleti de kendi topraklarında bulunan ve militanlarının çoğunluğu Suriyeli olmayan bu cihatçı terör örgütünü topraklarından çıkarmaya çalışıyor. Zaten Astana mutabakatında bu anlaşma yapılmadı mı?

Anlaşmanın bir diğer maddesi Şam-Halep karayolunun açılacak olması idi. Fakat açılmadı, açılamadı. Ağır silahlardan arındırılacaktı güya! Bütün karayolu üzerinde HTŞ güçleri tam kontrole devam ediyor. Ne zaman ki Suriye Devleti karayolunu açmaya girişti, hem güneyden hem de Halep’in batısından, dananın kuyruğu o zaman koptu. Bütün bu gelişmeler sonrası AKP ne yaptı biliyor musunuz? Tam karayolu üzerine yeni bir gözlem noktası daha kurmaya kalkıştı!

Bir de El Bab’tan yani ÖSO’nun bulunduğu yerden cihatçılar Suriye ordusuna saldırdı bir hafta önce. Amaç ise Suriye ordusunun HTŞ güçlerine dönük saldırısını geciktirmek, zorlaştırmak. Şimdi sormak lazım AKP’nin amacı ya da stratejisi Astana mutabakatına uymak mı yoksa başka mı? Suriye Devleti tarafından HTŞ bölgelerine yapılan operasyonun karşılığı El Bab’dan ÖSO’nun askeri operasyon başlatması mıdır? Bir de basında bütün bu gelişmelerin hemen öncesinde Rus askerlerinin cihatçılar tarafından öldürülmesi iddiası var!

Bakınız, bunları yazan AKP’nin “akıl merkezi” SETA’cı Can Acun. Sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda Suriye’deki muhaliflerin Suriye ordusuna verdiği zararları anlatıyor. Acun, “Türkiye, Rejim ve Rusya’ya karşı maliyet yükseltme stratejisine dönüş yapmış görünüyor. Desteklenen muhalif unsurlar rejim güçlerine batı Halep’te ağır kayıp verdirirken, Bab’ın güneyinde de gir-çık yapılarak hem kayıp verdirildi hem de el gösterildi” diyor.

Bu satırlar kimin Astana mutabakatına bağlı kaldığının kimlerin kalmadığının ifşası değil de nedir?

HTŞ güçlerinin Suriye ordusuna dönem dönem yaptığı saldırılar ise hep unutturuluyor. Daha önce de Rus uçakları HTŞ güçlerini defalarca bombalarken Türkiye bu konuda tek bir şey yapamamıştı! Yani HTŞ güçlerine operasyon gündemi yeni değil ki!

Bir başka iddia Türkiye’nin Rusya’ya operasyonla ilgili bilgi verdiği üzerineydi. Rusya bilgi verilmedi diyor! Hangisi doğru, bilemiyoruz; ancak bilgi verilmesi Astana mutabakatı çerçevesinde Türkiye’nin yeni bir güç takviyesi yapmasına izin veriyor mu? Ya da Suriye Devleti kendi topraklarına anlaşma dışında yeni bir takviye gücün girmesine izin verdi mi?

Tam bir hafta önce ABD Suriye Özel Temscilcisi James Jeffrey, İdlib’de Türkiye’nin yanında olduğunu, İdlib’de Rusya’nın adımlarının durdurulması gerektiğini söylemişti. Yani ABD, Suriye Devleti’nin değil HTŞ’nin çıkarlarını savunuyordu. Bir de Beyaz Miğferler’in yeni bir kimyasal provokasyon hazırlığında olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştı!

AKP iktidarı, ABD’nin yaptığı bu açıklamadan hemen sonra, Ukrayna’ya gitti, Ukrayna basını Türkiye’nin 200 milyon TL hibe edeceğini söyledi. Demek ki arka tarafta başka şeyler dönüyordu!

İşin garip yanı, Ukrayna’ya bu hibeyi sağlayan Türkiye; Suriye Devleti’ne en galiz tehditleri savururken bile “eğer Rusya müdahil olmazsa…” diye ekliyordu. Rusya, Suriye’ye hamilikten vazgeçerse; Türkiye Esad’ın ülkesini dümdüz edebilecekti… Devlet Bahçeli tam da bunu savunuyor!

Sorulması ya da sorgulanması gereken şu; AKP’nin taktik ve stratejik olarak kiminle ittifak yaptığını anlayan var mı? Suriye’nin kuzeyinde ABD emperyalizmine kafa tutan AKP, ABD’ye karşı Rusya ile S-400 anlaşması yapan AKP, birdenbire Ukrayna açılımını niye yapar?

Şimdi gelelim işin bam teline!

AKP’nin akıl merkezi SETA yöneticileri açık açık Rusya’ya karşı ABD ve AB ülkeleri devreye girsin diye açıklamalar yapmaya başladılar.

Hani 15 Temmuz kanlı darbe girişiminin arkasında ABD vardı. Hani FETÖ bir casusluk örgütüydü ve ipleri CIA’ye bağlıydı! Hani Enver Altaylı tam da bu nedenle tutuklanmış ve CIA bağları tek tek başta Sabah gazetesi başta olmak üzere bütün yandaş medyada deşifre edilmişti!

Hani YPG’nin arkasındaki güç ABD idi. ABD YPG’ye binlerce tırlık mühimmat ve silah vermişti, Barış Pınarı Hareketi aslında ABD’ye karşı yürütülmüştü!

Hani S-400’leri almamıza ABD karşı çıkıyordu!

Şimdi ne oldu da ABD emperyalizminden medet umar noktaya gelindi! Türkiye’nin düşmanı değil miydi ABD?

Bu yaman bir çelişki değil düpedüz yalancılık ya da başarısızlık ya da mezhepçi dış politikanın esiri olmaktır! Ya da…

Biz başından beri AKP’nin Suriye politikasının ABD emperyalizmiyle paralel işlediğini, İdlib başta olmak üzere askeri operasyon kararlarının aslında ABD emperyalizmiyle danışıklı bir biçimde alındığını söyleyip durduk! Daha doğrusu Suriye’nin bölünmesinde ABD emperyalizminin bir yandan AKP iktidarını diğer yandan Kürt kartını devreye soktuğunu hep yazdık.

İç siyasette hamaset, dış siyasette başarısızlık ve tutarsızlık!

ABD hamlesini yapmış, Ortadoğu’da siyasi cinayetleri herkesin gözü önünde işlemiş, yüzyılın anlaşmasını ilan etmiş…

AKP’nin dış politikası mı dediniz? Osmanlıcılık ve ümmetçilik sosuyla sunulan bir dizi çelişki, tutarsızlık, başarısızlık, yalan, hamaset!

Unutulmasın ki Suriye’de yanan ateş ülkemizi de yakıyor. Suriye’de ateşe benzinle değil suyla gitmek gerek!