Çizgilerdeki emek: Abidin Dino

Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi Bağrımıza bassaydık seni Nazım, Yapardım mutluluğun resmini Başında delikanlı şapkan, kolların sıvalı, kavgaya hazır

Çizgilerdeki emek: Abidin Dino

Afitap Kuzgun

1913’te dünyaya gelmiş, 1993’te göçüp gitmiş bu dünyadan Abidin Dino. Ardında pek çok desen, tablo, yazı bırakmış. Sinemaya da değmiş eli, çeviriler de geçmiş kaleminden. Çok dilli, çok kültürlü olmuş. Sürgün görmüşse de kendi ülkesinde, kendi ülkesinden uzak düşmüşse de, dünya ölçeğinde var etmiş ürettiklerini. Örgütlü bir aydın, bir komünist gözüyle, sahip olduğu politik bilinçle de şekillendirmiş eserlerini.

1913, Birinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesi, Abidin Dino ve ailesi Cenevre’dedir o yıllarda, bir süre sonra da Paris’e giderler ve Cumhuriyet’in ilanından sonra, 1925 yılında Türkiye’ye dönerler. Tüm ömrü düşünüldüğünde Türkiye’de geçirebildiği süre oldukça sınırlıdır Dino’nun, çünkü 1952’de de politik nedenlerle ayrılmak zorunda kalır ülkeden, ta ki ölümüne kadar. Üstelik 1952’ye kadar olan süre içerisinde, ‘34-37 yılları arasında Sovyetler’de, ‘37-39 arasında Fransa’da bulunmuştur. Tarihleri peşi sıra dizdik, gelişlerini, gidişlerini… Yollar, yolculuklar, yeni yeni, farklı farklı memleketler, diller, kültürler, insanlar… Elbette onca tanış, onca ilişki boşlukta süzülmüyordu, dönemin mevcut politik havası dahilinde belirli konumlara, muhalif duruşlara, sosyalist kimliklere sahiptiler. Haliyle Abidin Dino’ya dair söz söylerken bu çerçeveden hareket etmek gerekir.

İsviçre’nin savaşlarda tarafsız ülke olma tutumu düşünüldüğünde, görece savaşın uzağında bir ülkede çocukluğunu geçirmiştir Abidin Dino, ama aile ortamının, dedesi Osmanlı valisi Abidin Paşa’dır, etkisiyle savaş her zaman evin gündemleri arasında yerini almıştır. Abidin Dino’nun savaş karşıtlığının, anti-faşist duruşunun köklerini bu yıllarda bulmak mümkün olacaktır. Çizgilerle tanışıklığı da yine Avrupa yıllarına denk düşer, bu noktada, hiç şüphesiz ki gerek kalemini kullanmasında gerek camiadan birileriyle tanışmasında Abidin Dino üzerinde, abisi Arif Dino’nun önemli etkileri olmuştur. Dolayısıyla Türkiye’ye döndüğünde sanatsal gelişimin başlarında muhalif bir kişilik olarak tanımlayabiliriz Abidin Dino’yu. Bu muhaliflik zamanla komünist bir kimliğe ve Türkiye Komünist Partisi’nde (TKP) örgütlü bir mücadeleye dönüşecektir.

Türkiye’ye dönüşüyle birlikte Abidin Dino’nun yaşamında önemli değişiklikler olmuştur. Avrupa’da refah içerisindeki hayattan sonra Türkiye’de maddi zorluklarla karşılaşmıştır. Babasının, ardından annesinin ölümü… Bu sıkıntılı sürece rağmen, abisinin de etkisiyle ressam, şair, yazarlardan oluşan bir çevreyle tanışmış ve bir ömür süren çizgilerle, kalemle olan ilişkisi perçinlenmiştir. O sıralarda Nâzım Hikmet de Moskova’dan yeni dönmüştür ve kısa bir süre sonra Abidin Dino, Nâzımla da tanışır. Bu tanışıklığın sonucunda, Nâzım’ın isteği üzerine, iki eserinin (Sesini Kaybeden Şehir ve Bir Ölü Evi) kapak tasarımını Abidin Dino yapar, bu ortaklık aynı zamanda kendi ömürlerini aşan bizlere kadar ulaşan bir dostluğun da başlangıcı olur. Abidin Dino’nun şair yönünü de Nâzım’la ilişkisinden öğreniriz. Hepimizin malumu “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?” dizelerine cevabını resimle değil de “Mutluluğun Resmi” adlı şiirle verir:

Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi
Bağrımıza bassaydık seni Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Başında delikanlı şapkan,
kolların sıvalı, kavgaya hazır

İşte o zaman Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Buna da ne tuval yeterdi;
ne boya…

Abidin Dino, 1933’te “D grubu”, 1940’ta Yeniler Grubu (Liman Grubu) olarak adlandırılan sanatsal oluşumların kuruluşlarında yer alır. “D grubu”, Türkiye’deki resim sanatının halkla buluşması gerektiği savunusuyla yola çıkmış ve Cumhuriyet’in aydın kuşağının resim-heykel alanındaki ilk temsilcileri olmuştur. Hatta bu savunularının bir adımı olarak sergilerin ücretli olduğu bir ortamda ilk ücretsiz sergiyi açmışlardır. Liman Grubu ise dönemin toplumcu gerçekçilik anlayışının resim sanatındaki karşılığı olarak düşünülebilir. Konusunu toplumsal yaşamdan alan, toplumsal içerikli eserler vermek üzerine kurulan grup, ilk sergi konusunu liman işçilerine ayırmıştır, sergi açılışında da protokol konukları liman işçileri olmuştur.

İki grubun kuruluşu arasında yedi yıllık bir süre bulunmaktadır. Bu süre zarfında Abidin Dino, önce Sovyetler’e gitmiştir, Sovyetler’in önemli sinema yönetmenlerinden Sergey Yutkeviç’in davetiyle. Sovyetler deneyimi Dino’ya hem sinema alanında önemli beceriler kazandırmış hem de sosyalizm üzerine gözlemlemesi, düşünmesi, okuması için fırsat vermiştir. Sovyetler’den sonra da yolu Paris’e düşer ve İspanya İç Savaşı’nda Cumhuriyetçilerin yanında gönüllü olarak yer almak için başvuruda bulunur. Gerek Sovyetler gerek Fransa’da bulunduğu süre içerisinde dönemin entelektüel çevresiyle bir aradadır her daim ve kalıcı dostluklar geliştirir Abidin Dino.

Pablo Picasso, Tristan Tzara, Gertrude Stein bu isimler arasında sayılabilir. 1952’de tekrar yurt dışına çıkmak zorunda kaldığında bu dostlukların desteği olacaktır.

1952’ye kadar olan sürede de rahat bir yaşam süremez Abidin Dino. 1942’de TKP üyesidir artık ve Adana’ya sürgün edilir. Ama bu sürgünlük sanatını kesinlikle sekteye uğratmaz, aksine Anadolu köylüsünün yaşamını gözler ve o zamana kadar resmedilenden farklı olarak, Anadolu’nun yoksulluğunu aktarır çizgileriyle.

Sürgünlük de biter, ancak ’51 Tevkifatı ile partinin yönetici kadrosu, pek çok üyesi tutuklanmıştır, solcu, ilerici aydınlar içerdedir. Güç bela pasaport alır Abidin Dino ve Roma’ya gider önce, sonra Paris’e. Paris’teyken eşi Güzin Dino’da gelir yanına ve yaşamlarını burada sürdürürler. Abidin ve Güzin Dino ülkeden ayrılır ayrılmasına ama Abidin Dino’nun seramikleri tutuklu kalır ülkede. Komünist propaganda yapıldığı gerekçesiyle ve hiçbir aftan yararlanamaz seramikler, tutuklulukları sürerken de kaybolup gider parçalar.

Paris’te çalışmalarına devam eder Abidin Dino, Picasso ile, Chagall ile çalışır. Burada açtığı ilk kişisel sergisi “İşkence” adını taşır, Türkiye’de yaşananlara dikkat çekmek için. Nereye gitse, nerede dursa bakmasını, görmesini bilen birisi olarak, yaşadığı toplumun bir parçası olduğunun bilinciyle elini, kalemini kullanmış bir aydını görüyoruz Abidin Dino’nun sanatında.