Bizim Sevda...

Yaşamayı ciddiye alan ama yaşamla dalga geçmenin de tadına varan güzel arkadaşım. Hayatının her anında Nazım’ın şiirine yeni dizeler eklerdin. Şimdi bakıyorum da hep yarın son gününmüş gibi yaşadın. İyi ki de öyle yaptın...

Meraktan aramıştım seni, doktorlar ne diyor diye. Açmadın, doktorla konuşuyordun belli ki, kapattım. Belki on belki on beş dakika sonra, hemen geri aramıştın beni, merak etmeyeyim diye… Anlattın tüm detaylarıyla, anlattığın kendi hikayendi ama sanki o vücuttan ayrılmış, başkası hakkında konuşuyordun. Hani herkesin küçük büyük her sağlık sorununda kendini kaptırdığın gibi, hani o bütün ciddiyetinle… Aldığın haber yeni bir sayfa olacaktı senin için ama sen seni seven ve merak eden dostlarının içini rahatlatmakla meşguldün…

Yaşamayı ciddiye alan ama yaşamla dalga geçmenin de tadına varan güzel arkadaşım. Hayatının her anında Nazım’ın şiirine yeni dizeler eklerdin. Şimdi bakıyorum da hep yarın son gününmüş gibi yaşadın. İyi ki de öyle yaptın…
Seni tanımayan herkese seni anlatabilmeyi istedim. Son bir aydır kiminle sohbet etsem konuyu dönüp dolaştırıp sana getiriyordum. Güzel olan herşeye; doğaya, çocuklara, mesleğine, güzel şarkılara, kitaplara tutkunu, sosyalizm hülyanı, mücadeleye bağlılığını, dokunduğun her insanda yarattığın enerjiyi, dünyanın en mütevazı ama bir o kadar da boyun eğmeyen insanı olduğunu, gülüşünün yani sevginin, dostluğunun, yoldaşlığının içtenliğini… Ama ağzımdan çoğu zaman keşke tanısaydınız kelimelerinden daha ötesi çıkamadı, di’li geçmiş zaman zoruma gittiği için….
Bazı insanlar vardır, eğer hayatınızda öyle birine denk geldiyseniz kendinizi çok şanslı sayabilirsiniz. İyi insanlarla tanışıklık bir şanstır ama tanışıklığın dostluğa dönüşmesi her zaman mümkün değildir. Dostluklar zor zamanlarda demlenir. Seninle de uzun yıllara dayanan tanışıklığımız son yedi sekiz yılda böyle bir dostluğa evrildi. Bu belki de son yıllarda aldığım en büyük hediyeydi. Biz zor zamanlarda bulduğu dostluğa sıkı sıkı sarılan bir ekiptik, yeniden ve yeniden buluşan, bu yüzden kendine “biz yeniden buluşuruz” ismini veren, dostluğun tohumlarını çoraklaşmaya yüz tutmuş topraklara atan, umutla o toprakları sulayan…. Sosyalizm yolu taşlı, engebeli ve dikenliydi, biliyorduk. “Yapı yerinde ne çay her zaman şekerli, her zaman sıcak, ne ekmek her zaman pamuk gibi yumuşak…” diyorduk. Vefalı dostluğa dair inancımızı diri tutan yıkılmaz kalemizse sendin tabi ki, ta yüreğimizde hissediyorduk.

Şimdi artık sen yoksun, hastalığını dışarıdan bir gözmüşçesine anlatman gibi dışarılardan bir yerlerden bize bakıyorsun. Şöyle dönüp bakıyorum ve soruyorum kendime, insan sevdiklerini bir kere olsun üzmez mi? Üzer tabi, sen bizi ilk ve son kez üzdün.

En güzel öykülerini henüz yazmamıştın. “Hayaller ve Lokum” kadar içten ve güzelini yazan sen daha da güzellerini yazacaktın, “Sen anlatıp duruyorsun bak ben yazacağım” diye takılmalarıma, ısrarlarıma yazacağına dair sözler verirdin, çok isterdin.

En güzel yerleri henüz gezmemiştin, güzel yerleri ise çokça gezmiş, çokça ölümsüzleştirmiştin.
En güzel meydanlarda, yollarda, en güzel yoldaşlarınla henüz buluşmamıştın. Son 1 Mayıs’larımızda, “yeniden buluşma”larımızda gülüşün yüzümüzde, dost elin omuzlarımızdaydı…

En güzel sözlerini henüz söylememiştin. Moralimizin bozuk, kolumuzun kanadımızın kırık olduğu zamanlarda o güçlü mizah yeteneğin hep bizi sarıp sarmalardı. Tüm zorluklara gülümsetmeyi ve gülmeyi becerebilmiştin. Karalar bağlamak mı, yakınına uğramayı bir an bile becerememişti.

Şimdi yüreğimizde, yanıbaşımızda, omzumuzda kocaman bir boşluk var. Yoldaşlığının büyüklüğü dolduracak o boşluğu. Güzel bir çiçeği kokladığımızda, güzel bir kitap okuduğumuzda, içimize işleyen bir şarkı dinlediğimizde, çiçekli bir elbise giyip güzel bir ruj sürdüğümüzde, o çok sevdiğin sonbaharın her gelişinde, hasta bir çocuğu gördüğümüzde, sosyalizm mücadelesine inanan ve özveriyle didinen bir öğrenci, emeğine sahip çıkan bir işçi gördüğümüzde biz hep seni hatırlayacağız.

Yani Sevda’m “Biz yeniden buluşacağız!”