Emperyalizm ve Siyonizm ekseninde AKP
Bugüne kadar her konuşmaya “Ey Netanyahu” diye başlayıp Filistin gündemi üzerinden hamasi bir söylem geliştiren AKP iktidarının son gündemdeki rolü de hesaba katıldığında açık bir şekilde emperyalizm ve siyonizm yandaşlığı görünür hale gelmiştir.
Suriye’de Esad yönetiminin düşüşü ile birlikte yeni bir tablo ile karşı karşıyayız. Daha doğrusu yaklaşık on beş yıldır Ortadoğu’da yaşanan tüm gelişmelerin bir kısmı tarih oldu, bir kısmı ise yeni bir düzleme taşındı.
2003 yılında Irak işgali ile açılan perde 2024 yılı Aralık ayında kapanmıştır dersek yanlış olmayacaktır. Her şeyi emperyalizmin planladığı açıktır; vekil güçler sahaya sürülmüş, mezhep savaşı körüklenmiş, bölgesel güçler emperyalist planların arkasında dizilmiş ve son sahnede İsrail büyük bir katliam tablosu ile ortaya çıkmıştır.
2000’li yılların başlarında yapılan planların Büyük Ortadoğu Projesi olarak bölgede yaşayan insanların gündemine girmesi için birkaç yıl yetmiştir. Emperyalizmin hedefleri ise belliydi. Doğal kaynaklara el koymak, doğal kaynakların transferi üzerinde hegemonya kurmak, İsrail’in güvenliği, iki kutuplu dünya konjonktüründe ortaya çıkmış olan rejimlerin yıkılması ve yerine tam boy bağımlı devletlerin kurulması başa yazılabilir.
Bununla birlikte emperyalizm, son dönemde Ukrayna savaşı İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya alınması sürecinde olduğu gibi dünya üzerindeki savaş-barış denklemini tamamen savaş ve emperyalist saldırganlık lehine çevirmiştir. Son örneği ise Suriye’de görüldü. Bugün ılımlı ve demokrat olarak gösterilmeye başlanan HTŞ’nin ve diğer İslâmcı yapılanmaların iktidara barışçıl bir şekilde gelmedikleri öncelikle ifade edilmelidir. Uzun yıllar boyunca Suriye’de işledikleri insanlık suçlarının üzerine bugün emperyalizm ve bölgedeki işbirlikçi ülkeler tarafından silahlandırılan ve maaşları ödenen paralı askerler önce Halep’e sonra da Şam’a yürümüşlerdir. Elbette bu yaşananların sağında, solunda, önünde ve arkasında onlarca başka gelişme ve söylenebilecek şey vardır ancak bu değerlendirmeler emperyalizmin ve işbirlikçilerinin rolünü ortaya koymadan yapılıyorsa, boştur.
Emperyalizm ve Ortadoğu planları ile ilgili bir dizi değerlendirmeyi başka yazılara bırakalım ve gözümüzü ülkemize, ülkemiz adına karar alan ve uygulayan öznelere çevirelim.
Bugüne kadar her konuşmaya “Ey Netanyahu” diye başlayıp Filistin gündemi üzerinden hamasi bir söylem geliştiren AKP iktidarının son gündemdeki rolü de hesaba katıldığında açık bir şekilde emperyalizm ve siyonizm yandaşlığı görünür hale gelmiştir.
Bu konudaki pişkinliği zaten İsrail’le yürütülen ticaretin son bir buçuk yıldır devam etmesinde görüyor idik. Ancak Suriye’ye dönük yapılan harekatta alınan rol, meselenin doğrudan İsrail’in güvenliği ve Suriye’ye dönük emperyalist planlar ile ilgili olduğunu ve Türkiye’nin AKP iktidarı ile NATO’cu sermaye devleti eliyle bunun parçası haline getirildiğini göstermektedir.
Emperyalizmin ve siyonizmin, İran tarafından kurulan direniş eksenini yıkma planı Suriye’deki son gelişmeler ile başarıya ulaştı. Dolayısıyla yaklaşık bir buçuk yıl önce Gazze’de başlayan süreç, Hamas’ın lideri Haniye’nin, Hizbullah’ın genel sekreteri Nasrallah olmak üzere geniş bir lider kadrosunun öldürülmeleri ile devam etti ve sonunda sıra Suriye’ye geldi. BOP’un güncellenmiş versiyonunun devrede olduğunu bu noktada ifade etmek gerekir. Dolayısıyla kendisini BOP eşbaşkanı ilan eden Tayyip Erdoğan’ın misyonu ve vizyonunun da güncellenmiş olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Geçmiş zamanlarda Filistin’deki kurtuluş mücadelesine destek veren, özellikle Hafız Esad döneminde Filistin davasının hamiliğini üstlenen, bununla birlikte İran ve Lübnan Hizbullah’ı ile işbirliği içerisinde olan Suriye’nin İsrail’in bölgedeki baş düşmanı olması için yeterli şart bulunmakta idi. İşte tam da bu yüzden İsrail’in Lübnan’la imzaladığı ateşkesin ertesi günü HTŞ’nin ABD, İngiltere, Türkiye ve Katar tarafından desteklendiği aleni olan taarruzu Halep’e dönük başladı.
Bir yandan “Suriye’nin toprak bütünlüğünü” savunuyoruz diye yalan atan diğer yandan Suriye’nin parçalanmasına hizmet eden emperyalist siyasetin temsilciliğini yapan AKP iktidarının ta kendisidir.
Egemen bir devlet olan Suriye’nin iç işlerine müdahale anlamına gelen adımları atmaktan çekinmeyen AKP iktidarı bunu “ümmet için” ve “Şia’ya karşı” yaptığını propaganda etmiş ve cihatçılara hamilik etmiştir. Gelinen nokta seküler bir rejimin tasfiyesi, yerine İslamcıların geçişidir. Onların da türü bellidir. Aynı AKP ve ülkemizdeki İslamcılar gibi HTŞ de Siyonist İslamcılardan sayılmalıdır.
Suriye’deki Kürt meselesine gelirsek, AKP iktidarının ve sermaye devletinin Fırat’ın doğusunda PYD ve YPG’nin ABD eliyle devletleşmesini terör devleti olarak nitelemesi bir yanda iken, İdlib’de ve artık Suriye’nin kalan kısmında cihatçı HTŞ ve ÖSO eskilerinin devletleşmesini normal görüyor ve hatta destekliyor olması kendilerine çelişkili gelmiyor olabilir. Bugüne kadar hamasetin bir boyutu da bu idi. Ancak zamanla büyük ihtimalle bu çelişki de çözülecek ve Suriye’deki olası Kürt bölgesel yönetimi nedense hızlı bir şekilde tanınabilecektir. Devlet Bahçeli’nin Öcalan açılımının arkasında Suriye’deki olası Kürt devletleşmesi bahsinde hamilik ve Suriye’de önemli şeyler olurken elindeki kozu kullanma arayışı olduğu artık aleni hale gelmiştir. Sermaye devletinin Kürt sorununun çözümünden anladığı ancak bu kadardır. Tüm bunların arka planında ise bir “Amerikan barışı” olma ihtimali zayıf değil güçlüdür. Zamanla daha açık görülecektir.
İşte 12 Eylül’ün en temel yönelimi olan Türk İslâm sentezinin bugün vücut bulmuş hali bu şekildedir. Suriye’de ortaya çıkan tablo Türkiye’de devrimci mücadelenin iki sac ayağı konusunda zilleri güçlü bir şekilde çalmıştır: Anti-emperyalizm ve laiklik.
Emperyalizmin, İsrail’in, HTŞ’nin, ülkemizdeki Siyonist İslamcıların, faşistlerin aynı cephede buluştuğu ve Suriye’de ortaya çıkan bu tablo bizleri asla şaşırtmamalı, tersinden mücadele azmimizi daha da güçlendirmelidir.