Karanlığa boyun eğmiyoruz!

15 Temmuz’da ülkemizde yaşananlara kabaca baktığınızda bile aslında Türkiye gericiliğinin ne olduğunu anlamak için onlarca veri bulmanız mümkün. Yıllarca kol kola girerek ülkemizin ilerici ve emekten yana ne birikimi varsa ortadan kaldırmaya çalışan iki İslâmcı ekip büyük bir çatışmayı tüm toplumun karşısında darbe girişimi düzleminde yaşadılar ve tüm topluma da yaşattılar. Birbirlerinden hiçbir farkları olmadığını... View Article

15 Temmuz’da ülkemizde yaşananlara kabaca baktığınızda bile aslında Türkiye gericiliğinin ne olduğunu anlamak için onlarca veri bulmanız mümkün.

Yıllarca kol kola girerek ülkemizin ilerici ve emekten yana ne birikimi varsa ortadan kaldırmaya çalışan iki İslâmcı ekip büyük bir çatışmayı tüm toplumun karşısında darbe girişimi düzleminde yaşadılar ve tüm topluma da yaşattılar.

Birbirlerinden hiçbir farkları olmadığını artık bu ülkedeki çocuklar bile biliyor ve hatta dillendiriyor. AKP’liler bugüne kadar işledikleri suçları örtmeye çalışıp, “Allah’a sığınsalar” da, işledikleri suçlar emekçi halkın hafızasından asla silinmeyecek.

O yüzden hafızalarımızda yer alan şeyleri bilince çıkarma ve eyleme dönüştürme zamanının geldiğini, bir gün daha kaybedilmemesi gerektiğini ilk elden ifade etmek gerekmektedir.

Kavga emeğine sahip çıkma kavgasıdır!

Türkiye sağı ya da AKP iktidarında şekillenen gericilik yıllar boyunca Gülen Cemaati de dahil olmak üzere, her türlü tarikatla ve cemaatle birlikte, ülkemizdeki en büyük emek düşmanı politikaların temsilcisi olmuştur.

1960’lı ve 70’li yıllarda Komünizmle Mücadele Dernekleri’ni kuranlar, işçi sınıfına silah doğrultanlar, 12 Eylül faşizmine selam çakan Fethullah Gülen, darbe çocuğu Turgut Özal’ın politikalarını kesintisiz devam ettiren Tayyip Erdoğan ve ülkemizdeki bin bir tür gerici unsur hep emek düşmanı politikaların taraftarı oldular. O politikaları uygulamak için canla başla çalıştılar.

En büyük özelleştirmeler, işçi sınıfının haklarının en geniş şekilde tırpanlanması, esnek üretim süreçlerinin yaygınlaşması AKP iktidarı döneminde zirve yaptı. Kendinden önce gelen patron yandaşı politikacılara asla ihanet etmediler.

O yüzden bugün diyoruz ki, laiklik kavgası aynı zamanda emeğine sahip çıkma kavgasıdır.

Kavga memleketine ve bağımsızlığına sahip çıkmak içindir!

Yukarıda bahsettiğimiz tescilli gericilerin aynı zamanda emperyalizmin ve uluslararası sermayenin ülkemizdeki en önemli temsilcileri olduğunu unutmayalım.

ABD Irak’ı işgal ederken, Türk askerini oraya sokmak için can atan onlardı.

Türkiye emekçilerini Avrupa Birliği’ne meze olarak sunmak isteyenler onlardı.

Emperyalizmin Ortadoğu politikalarına balıklama dalanlar, Suriye’de, Irak’ta cihatçı terör örgütleri ile her türlü ilişkiyi kuranlar ve mezhep savaşlarından medet umanlar da onlardı.

Türkiye Cumhuriyeti’ni, modern çağların “Osmanlı İmparatorluğu”na çevirip emperyalizme pazarlamaya çalışanlar da onlardı.

Herkes, Türkiye’nin NATO üyesi olduğunu bilir ancak bunun ne anlama geldiği konusunda fikrimiz azdır. Türkiye’yi karanlığa götürmeye çalışan bu güçlerin en önemli sigortası emperyalizmin silahlı gücü NATO’dur. Gün gelir, işçi sınıfının emek mücadelesine karşı bile buna sığınmayı akıllarından geçirirler. Türk askerinin bu çıkaralar uğruna hala Afganistan’da bulunması, Suriye’de operasyonlara katılması, AKP iktidarının Irak’taki savaşın parçası olmak istemesi tam da bu sebeptendir.

O yüzden bugün diyoruz ki, laiklik kavgası aynı zamanda memleketine ve bağımsızlığına sahip çıkma kavgasıdır.

Kavga laikliğe, geleceğine ve çocuklarına sahip çıkma kavgasıdır!

Ülkemizde gericiler kadınları sokakta şort giydikleri için tekmeliyorlar.

Gerici AKP iktidarından güç alanlar, tüm toplumsal yaşama müdahale ederek Ortaçağ karanlığının kurallarını egemen kılmaya çalışıyorlar.

Laikliği toplumsal yaşamı düzenleyen bir kural olmaktan çıkartıp, basit bir dünya görüşüne indirgemek istiyorlar.

Ülkemizdeki sömürü düzeni tüm geleceğini cemaatler, tarikatlara endekslemiş durumdayken bu ülkenin ilericilerinin, yani bizlerin laiklik bayrağını çok daha yükseğe taşıması gerektiği açıktır.

Emperyalizmden destek alan ve patronların kucağında büyüyen güçler Türkiye’de daha fazla imam hatip açmaktan, tüm toplumsal yaşamı gericileştirmekten, anaokulu çağındaki çocukları çarşafa sokmaktan, eğitimin her düzeyine zorunlu din derslerini sokulturmaktan başka bir şey yapmayacakları açıktır.

Bu yolda adım adım ilerlediklerini ve buna izin vermemek gerektiğini biliyoruz.

O yüzden kavgamız laikliğe, geleceğimize ve çocuklarımıza, kısacası aydınlık Türkiye’ye sahip çıkma kavgasıdır.

Şimdi bugün, eğer gericiliği kol gezdiği bir ülke yerine aydınlık, bağımsız bir Türkiye’yi, sömürünün olmadığı özgür bir ülkeyi kurmak istyorsak bugünden taşın altına elimizi koymak ve kollarımızı sıvamak durumundayız.

O yüzden bütün okurlarımızı 6 Kasım’da yapılacak büyük “Laiklik Buluşması”na davet etmek istiyorum.

Ülkemiz ilericilerinin büyük buluşmalara ihtiyacı var…

Bu buluşmalardan biri de 6 Kasım tarihinde İstanbul’da…

14519811_1454606177890101_914526524010082199_n