Dürüst olalım...

Kamil Tekerek, Adalet Mitingi ve sonrasını değerlendirdi.

Adalet Mitingi ile birlikte ortaya çıkan tabloyu değerlendirmek gerekiyor. Şu ana kadar katılımdan, tutun, Kılıçdaroğlu’nun sahne performansına ve mitingin içeriğine kadar birçok yorum yapıldı.

Şimdi ise CHP’nin ya da Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu süreci 2019 seçimlerine kadar taşıyıp taşıyamayacağı üzerine tartışmalar yoğunlaşmaya başladı. Doğal olarak bunu tartışanlar önümüzdeki dönem en fazla CHP’cilik yapanlar olacaktır. Buna emin olun.

2015’in iki seçiminde de HDP’nin barajı geçmesine yatırım yapanlar bugün 180 derece dönmüş durumdalar, bu sefer de CHP’ye oynuyorlar. Ancak nedense Adalet Yürüyüşü ve Adalet Mitingi ile birlikte bir aralar dillerinden düşürmedikleri HDP ile CHP’yi birleştirme stratejisi gündemden düşmüş gibi görünüyor. O zaman hedef 2019, strateji ise başkanlık seçiminin ikinci turunda Tayyip Erdoğan’ı düşürmektir. Bütün hesaplar son tahlilde bunun için yapılmaktadır.

Bu tespit yeni değil. Topluma yabancı da değil. Akşamları televizyon ekranlarında bunlar konuşulup duruyordu zaten.

Bu tabloda karşımıza çıkan olguları ise gözden kaçırmamak gerekiyor.

Türkiye toplumunun bir bölmesinin bu miting vesilesiyle ayağa kalkışı önem taşıyor. Türkiye solunun bu kitleye ne şekilde sesleneceği, nasıl örgütleyeceği ise daha büyük bir önem taşıyor. Tabii ki devrimci sol unsurlar bu tartışmayı hakkını vererek yapmalı. Solun reformist bölmesi ise hem mitinge katılıyor, hem de mitingin ertesi gününde “bu CHP’den birşey olmaz” diyerek günah çıkartmaya ve zevahiri kurtarmaya çalışıyor. Bundan birşey çıkmayacağını bilelim. En fazla milletvekili pazarlığı ve seçimlerde CHP destekçiliği çıkar. Dürüst olalım, biz birbirimizi biliriz.

Bu tartışmalarda hata ise, CHP’yi CHP’lilere anlatmaya çalışmak olacaktır. Tablo bellidir. Kemal Kılıçdaroğlu miting konuşmasında bazı başlıklarda AKP ile uzlaşma kapılarını açık bırakmış ve aslında Tayyip Erdoğan’ı merkeze koyarak, meseleyi sistem sorunu olmaktan çıkartarak kişiye indirgenen bir düzleme getirmiştir.

Kılıçdaroğlu’nun FETÖ’nün savunma stratejisinin parçası olduğu açık olan “kontrollü darbe” söylemini geri çekmesi ile FETÖ’nün siyasi ayağının üzerine gidilmesi başlığında AKP’yi bir siyasi oluşum olarak dillendirmemesi, AKP’ye bırakılan ile uzlaşma zemininin sinyalleri olarak okunabilir. Ancak geleceğe dönük mücadelede bunların da çok bir hükmü olmayabilir. Bu başlıklar da iki günde değişebilir.

Türkiye’de siyasi alanda dans etmek çok kolay. Solcular bile 180 derece dönebiliyorsa, düzen siyasetçileri haydi haydi dönerler. Zaten on yıllardır dönüp duruyorlar. Dolayısıyla biz işimize bakmalıyız. Amacımız da CHP’ye ve CHP’ci sol örgütlere akıl vermek ya da onları “soldan değiştirmek” değil.

O yüzden CHP’lilere CHP’yi anlatmaya çalışarak pek zaman kaybetmenin gereği yok. Dolayısıyla geleceğin örgütlenmesi açısından birkaç başlık değer taşımaktadır.

Birincisi, sadece CHP’liler değil elbet, Türkiye işçi sınıfının önemlice bir bölümünün hareketlenmesine hazır olmamız gerekiyor. 2019 öncesi AKP açısından o kadar rahat geçmeyecek. Sınıf hareketlenmesinin arttığı bir uğrakta devrimciler ve komünistlere çok iş düşer. Örneğin, öylesi bir ortamda “çalışma hayatında adalet olması gerektiğini” muhtemelen CHP ve destekçisi TÜSİAD’dan duymayacağız. AKP ise işçi sınıfını ezmek için canla başla çalışacak. Burada güçlü barikatlar kurmaya hazırlanmalıyız.

İkincisi, AKP iktidarı parti tüzüğüne dahi koyduğu Rabia’yı temsil eden İslamcı ideolojisini geri çekemez. Dolayısıyla Türkiye topraklarında aydınlanmacılık ve laiklik kavgasının büyümesi kaçınılmaz. Komünistler bu kavgaya öncülük etmeli. Türkiye’deki ilerici kadın oluşumları kavgaya bugünden hazırlanmalı. İslamcılığın gerek ülke içerisinde, gerekse dışarıdaki vaziyeti pek parlak değil. Dolayısıyla zayıf noktalarından birinin bu olduğunu bilmemiz gerekiyor.

Üçüncüsü, AKP iktidarı ve düzen güçlerinin “Türkiye’nin bekasını” öne sürerek, milliyetçiliği yükseltmek dışında bir çıkışları bulunmuyor. Özellikle Türkiye’yi dışarıda soktukları durum üzerinden bu propagandayı arttıracakları zemini yakalamaları da muhtemel görünüyor. Ancak, AKP iktidarının kendini en güçlü hissettiği bu başlığın, sonunu getirecek en zayıf noktası olması ise muhtemel. Bunu gözden kaçıran bir mücadele hattının başarı şansı yok. Dolayısıyla önemli bir yığınak buraya yapılmalı.

İşbirlikçiliğin en kirli yüzü AKP ile, emperyalizmle ilişkilerin temiz yüzü CHP arasındaki rekabetten, adalet arayan emekçi kardeşlerimiz için bir kurtuluş yolu görünmüyor. Dolayısıyla Türkiye solunda tutarlı, güçlü ve asla geri adım atmayan bir anti emperyalist hattın örülmesi gerekmektedir. Adalet arayışı, FETÖ’nün darbe girişimi yüzünden haksızlığa uğrayanların hakkını arayacaksa, Amerikancı ve İslamcı iki odağı ve bunun yandaşlarını da hedef tahtasına oturtmak zorunda.

Bu üçlü mücadele başlığı ile Türkiye’de emekçilerin kurtuluş mücadelesi için bir ivme yakalanması mümkündür. Asıl önemli olansa tüm bunların sosyalizm mücadelesine bağlanma potansiyelinin güçlenmesidir. O yüzden bizlere çok iş düşüyor.