Bir İstanbul hikayesi

Ne öğrenilmiş çaresizlik ne de öğretilmiş heyecan… Milyonlarca emekçinin ihtiyacı olan tek şey vardır: O da bir fiske ile yere serilmeyecek örgütlü bir toplumun inşasıdır. Sermayeye, gericiliğe, emperyalizme, halk düşmanlığına karşı bir örgütlülük bilincidir ihtiyacımız olan…

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, verdiği bir röportajda İstanbul’da seçim süreci ve hedeflediği sonuçları anlatırken “Ben buna bir İstanbul hikayesi” diyorum demiş.

Tabii konu böyle açılınca, herkesin kendine göre yazdığı bir hikayesi oluyor.

Canan Kaftancıoğlu, kendi hikayesinin mutlu sonunu “İstanbul’u AKP’nin elinden alan il başkanı olarak tarihe geçmek” olarak tarif etmiş. Kılıçdaroğlu, “İstanbul’u alacağız” diyor, açıklanan İstanbul adayı Ekrem İmamoğlu da “Güzel şeyler olacak” diyor…

Aslında yine bir seçim matematiği ile karşı karşıyayız.

Bu matematik, önceki genel seçimlerde barajın aşılması, sandalye sayıları ve tek başına iktidar kavramları üzerinden yapılıyor, üstüne bir de Rizeli’nin karşısında Rizeli, uzun adamın karşısına uzun adam eklemeleri ile servis ediliyordu.

Bu yerel seçimlerde de önceden atılan tohumların boy vermesi bekleniyor olsa gerek. “Beylikdüzü’nü uçuran başkan” İstanbul sevgisi ile halka arz ediliyor.

CHP’nin “Ekmeleddin vakasında” sağın oylarını çekme matematiğinden sonra, artık CHP için yeni bir vakaya dönüşen Muharrem İnce için sollu sağlı oyları toplama formülü, son olarak İmamoğlu adaylığına takılan “yeni isim” etiketi ve faşist İyi Parti desteği olarak karşımıza çıktı. Bunun altında da bir toto loto matematiğinden başka bir şey bulunmuyor.

Şöyle anlatalım bir de…

Bugün CHP’nin yaslandığı büyük bir oy deposu olduğunu bilmekteyiz. Oy deposu diyorum zira oy verenlerin bile kabul ettiği bir kavramdır. Memlekette siyasetin keskin uçları her gün bilenir ve son yıllarda neredeyse her yıla bir sandık yerleşirken, sandık ve oy arasındaki bağlantı iki noktaya indirgenmiş hatta oraya çivilenmiştir. İlki AKP’nin oylarının azalması, ikincisi muhalefetin oylarının artması. Diyeceksiniz ki “Eee ne var bunda? Seçim dediğin zaten böyledir. Kime oy verildiği, kimin kazandığı, kimin kaybettiğidir”. Zaten oy deposu olarak görülen milyonlarca yurttaşımıza bu denmektedir. “Tam da şimdi, hayır asıl şimdi, onla değil bunla”. Seslerinin yüksekten çıkması içeriden hissedilen heyecandan değil, dışarıdan duyulan korkular ile ilgilidir.

Bu seçimlerde de oy deposu olarak görülen milyonlarda öğrenilmiş bir çaresizliğin yerine öğretilmiş bir heyecan konmaktadır.

İkisi de tehlikelidir ve ikisinden de son durumda AKP güç kazanmaktadır.

Öğrenilmiş çaresizlik, bu düzeninin değişmeyeceğinin düzen içi tüm partiler tarafından topluma vurulan şırangadır. Bu şırıngadaki ilaç halk için bir zehir, sermaye düzeni için devadır.

Öğretilmiş heyecan ise, mutlaka unutturulmak ve günü geldiğinde yeniden hatırlatmak üzerine kurulmuş bir algı operasyonudur. Bugün CHP, daha şimdiden yerel seçim matematiğini, Muharrem İnce’nin İstanbul’da aldığı oylar üzerinden, ya da referandumdaki Hayır oylarının oranı üzerinden kurmaktadır. Memleket meselelerinin en dar halinin ele alındığı ve bazen de hiç ele alınmadığı popülizmin önünün tam boy açıldığı yerel seçim süreçlerinde, öğretilmiş heyecan ile halkın nelerden uzaklaştırıldığını göstermek gerekecektir.

Seçimin olası tüm sonuçları yukarıda yazanların tek kelimesini dahi geçersizleştirmez. Velev ki İstanbul’u CHP, AKP’nin elinden aldı, velev ki Canan Kaftancıoğlu tarihe böyle bir il başkanı olarak geçti, velev ki, İstanbul Belediye Başkanı genç ve dinamik İmamoğlu oldu. Evet hikaye CHP için burada mutlu sonla bitmeyi hak etmiş olur o zaman.

Ama İstanbul’un hikayesi burada bitmez…

İstanbul’un hikayesi, gökdelenlerin dibindeki yoksul gecekondulardır.

İstanbul’un hikayesi, sabahın beş buçuğunda yola düşen emekçilerdir.

İstanbul’un hikayesi akşamın on birinde evlerine dönen emekçilerdir.

İstanbul’un hikayesi, her ilden göç edip kurtlu yemekleri patronun başına çalan havalimanı işçileridir.

İstanbul’un hikayesi ülkenin hikayesinin aynısıdır.

Hikayeyi böyle okuyanlar için AKP’nin geriletilmesi yetmez. Başta AKP olmak üzere sermaye düzeninin tüm unsurlarından toptan kurtulmak gerekir.

İHH tırları önünde dua edenlerden bunu beklemek öğretilmiş heyecanın ortağı olmaktan başka bir şey olamaz.

Ne öğrenilmiş çaresizlik ne de öğretilmiş heyecan… Milyonlarca emekçinin ihtiyacı olan tek şey vardır: O da bir fiske ile yere serilmeyecek örgütlü bir toplumun inşasıdır. Sermayeye, gericiliğe, emperyalizme, halk düşmanlığına karşı bir örgütlülük bilincidir ihtiyacımız olan…

Hikayenin sonunu emekçiler yazacaktır. Nâzım’ın dediği gibi destanımızda yalnız onların maceraları vardır.