11 Temmuz 1978: Bedrettin Cömert katledildi

Bedrettin Cömert’i diğer sanat tarihçilerinden ayıran nokta akademik birikimini güncel sanata taşımasıydı.

1978 yazı benim için önemliydi; liseyi bitirmiş, üniversiteye başlayacaktım. Kitap seçimimde küçük de olsa bir değişiklik yapmam gerektiğini düşünüyordum, daha önce biraz uzak durduğum konulara artık girme zamanım gelmişti; sanat tarihi gibi. Seçim yaparken pek zorlanmadım; hem seçenekler çok fazla değildi o yıllarda hem de Gombrich’in ünlü yapıtı Sanatın Öyküsü yeni yayınlanmış ve Türk Dil Kurumu çeviri ödülünü almıştı. Okumaya başladım, biraz zorlanıyordum ama olsun önümde yepyeni bir dünya açılıyordu. Üstelik kitap çeviri gibi değildi, sanki Türkçe yazılmıştı.

Kitabı bitirdikten kısa bir süre sonra gazetelerde şöyle bir haber yayınlandı: “Hacettepe Üniversitesi öğretim üyelerinden Doçent Doktor Bedrettin Cömert 11 Temmuz 1978 Salı günü, sabah saat 08:45’te Ankara Gaziosmanpaşa, Karagöz Sokak’taki evinden eşiyle birlikte çıkıp arabasına bindikten hemen sonra yollarını başka bir araç kesti. Araçtan çıkan iki kişi ateş açtı ve çapraz ateş sonucu Cömert olay yerinde öldü. Karısı Maria ağır yaralandı. Bedrettin Cömert Türk Dil Kurultayına katılmak için evinden çıkmıştı”. Sanırım ilk anda kim olduğunu anlayamamıştım ama haberlerde Cömert’in Sanatın Öyküsü’nün çevirmeni olduğu yazıyordu.

Berbat bir duygu. Ben üniversiteye başlarken, sevdiğim bir kitabın çevirmeni üniversiteden ve yaşamdan uzaklaştırılıyordu.
Bedrettin Cömert 1940 Samsun, Vezirköprü doğumlu. 1960 yılında liseyi bitirdikten sonra devlet bursuyla gittiği Roma’da İtalyan Dili ve Edebiyatı eğitimi alır. Bu arada Türkiye’deki dergilerde şiir, deneme, eleştiri ve çevirileri yayınlansa da 1970’li yıllardan itibaren bütünüyle eleştiriye yönelir. Şair Hasan Hüseyin’e yazdığı 1969 tarihli mektupta şöyle demektedir: “…Fakat ben şiirlerime güvenmiyorum artık. Şiirdeki duyarlığımı eleştiriye uygulayınca daha verimli, daha yararlı oluyorum.”

1971 yılında Roma Üniversitesinde ‘Son Elli Yılda Türkiye’de Sanat Eleştirisi’ başlıklı tezi ile doktorasını tamamlar. İtalya’da üniversitede kalması için yapılan önerileri geri çevirir ve Türkiye’ye döner ama DTCF’de kendine yer bulamaz. 1972 yılında Hacettepe Üniversitesi’ne girer ve Sanat Tarihi Bölümü’nde ikinci doktorasını yapar. 1977 yılında doçent olan Cömert bu arada Tüm Öğretim Üyeleri Derneği’nin başkanlığını ve öldürülmesinden kısa bir süre önce de Hacettepe Üniversitesi’nde çıkan olayları araştıran komisyonun başkanlığını üstlenir. “Bu cinayetlere kurban giden kişilerin her birinin yaşadığı dönemin olumsuzluklarına yönelik eleştiri yapan ve gerçekleri su yüzüne çıkartmak adına emek verenlerden oluşması da bir tesadüf değil elbette…Bu cinayetlerin her biri darbeye ivme kazandırırken, ülkenin aydınları bir bir yok edildiği için entelektüel ve bilimsel anlamda da bir o kadar yavaşlama oldu…Her gün yaşanan bu cinayetlerin ardındaki esas gücün ve azmettirici kişi ya da kurumların ortaya çıkması birtakım çevrelerde panik yaratmıştı ki düzenli olarak her gün tehdit notları alıyordu…” (1)

Cinayetten sonra Avrupa Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu’nun eski başkanı Lokman Kondakçı, İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş’e, Bedrettin Cömert olayında emri, dönemin Ülkücü Gençlik Derneği Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun verdiğini, onun üzerinde de Ramiz Ongun’un yer aldığını söylese de; Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesi, cinayetin azmettiricisi sıfatıyla Abdullah Çatlı hakkında tutuklama kararı çıkartsa da; başka bir olaydan yakalanan ülkücü Selim Gözütok, cinayeti Rıfat Yıldırım ve Üzeyir Bayraklı’nın işlediğini söylese de ne katiller cezalandırılır ne de cinayetin arkasındaki örgütsel bağ belirlenir.

Bedrettin Cömert’i diğer sanat tarihçilerinden ayıran nokta akademik birikimini güncel sanata taşımasıydı. “Ona göre sanat yapıtına sanatsal bilinçle ve duyarlıkta sızabilmek için kuramsal hazırlık zorunludur. Estetik bilimi büyük ölçüde bu kuram birikimini sunar fakat bununla da yetinilmemelidir. Sanat tarihçisinin, bir sanat yapıtını, estetik biliminin sunduğu araçlarla değerlendirip, gerçek tarihsel yerine oturtabilmesi için eleştirel bir tavırla yapıtlara eğilmesi gerekir. Dolayısıyla sanat tarihçiliği eleştirel mercekten geçtikten sonra, sanatsallığı saptanmış yapıtları yaratıldıkları çağ ve toplumla ilişkiye sokarak bu sanatsallığın nedenini açıklayan, bu nedeni önce yapıtın kendisinde bulup, sonra toplumun, toplumsal kültürel bağlamında gerçeklendirebilen bir etkinliktir.” (1) Özdemir İnce, “Yaşamış olsaydı bugün, dünyanın en önemli sanat tarihçileri ve eleştirmenleri arasında yer alacaktı…İkimiz de edebiyatın sağlam temellere oturması için yerli ‘Edebiyat Bilimi’nin (poetikanın) oluşması gerektiğine inanıyorduk. Benim gözümde Hüseyin Cöntürk’ten sonra bizim ilk ve tek eleştirmemizdi, ilk sanat ve poetika kuramcımızdı. Sadece bir kuramcı değil, aynı zamanda yetkin ve başarılı bir uygulamacı ve öğreticiydi.” (2) demişti.
Türkiye gibi değerlerini öldüren başka kaç ülke var bilmiyorum. 1977’de Orhan Yavuz ile başlayan akademisyen cinayetleri, 2017’de Mehmet Fatih Traş’la sürüyor. Hasan Hüseyin’in dediği gibi:

“…ama elin puştu vurdu
bedrettin’i kurşunla
susturdu kuşlarını güzel dünyanın
susturdu sularını ormanlarını
’78 temmuzunda öyle bir gündü

ben dağlara çıkmakla dönmez ki bedri geri
ben vuranı vurmakla dönmez ki bedri geri
koruyanlar o düzeni
savunanlar o düzeni
düzenle gitmedikçe”

(1) Altay HV. 32 Yıl önce Öldürüldü. OdaTV 11 Temmuz 2010.
https://www.odatv4.com/siyaset/32-yil-once-olduruldu-1107101200-11237
(2) İnce Ö. Bedreddin Cömert. Cumhuriyet, 23 Ekim 2020.
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ozdemir-ince/bedrettin-comert-1775398