Doğruda duranlar

Doğruda duranlar, gençliği işsiz ve yoksul bırakan sermaye düzeniyle uyumu reddedenlerdir. Doğruda duranlar, gençliği siyasetten uzak olması gerektiğini salık verenlere karşı “okumuş insan emekçi halkına karşı sorumludur.” diyerek mücadeleyi işaret edenlerdir; fakat belirttiğimiz gibi doğruda durmak yetmeyecektir, aslolan değiştirmeye tenezzül edebilmektir.

Arjin Avcı

Türkiye siyaseti 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinden sonra birçok tartışmayı beraberinde getirdi. Bu süreç gençliğe dair yaklaşımları da tekrar ele almamıza imkân tanıyor. Bu sayede bulunduğumuz yeri tariflememiz ve yönümüzü belirlememiz için yaklaşımları açmak önemli bir yan taşıyor. Elbette bu tartışmaların çoğu seçimler öncesine dayanan başlıklar. Hem iktidar cephesi hem de düzen muhalefeti cephesi açısından tartışmaların zemini yalnızca Türkiye’nin geleceğine yönelik soyut tasarılardan ibaret kaldı.

Ya programı, temeli belli bir yere oturmayan yeni bir Türkiye yüzyılına ya da emekçileri, gençleri, kadınları nereye götüreceği belli olmayan baharlara vurgular yapıldı; fakat kimse yolunu, tavrını açık hâliyle göstermedi. Herkes doğruda durduğunu söyledi, ama düzen muhalefeti ve iktidar cephesi doğruda durmanın esamesini bile görmediğimiz atılımlarda bulundu.

Çünkü onlar için doğruda durmak, NATO’yla yan yana durmak, TÜSİAD’la el sıkışmak, tarikatlara ve cemaatlere alan açmak, gençlere “kanka siyaseti” üzerinden tablet-telefon vadetmek ve halka sadaka kültürünü reva görmektir. Bu yüzden hiç çekinmeden, sıkılmadan doğruda durduklarını iddia edebildiler. Örneğin AKP’nin seçimden sonra gündemine aldıklarına bakalım: daha birkaç gün önce Adalet Sarayı’nda Kur’an Kursu açmak ilk adımlardan biri oldu. Bakanlar Kurulu değişikliğinde, daha önce medreselerin, cemaat ve tarikatların yasallaşması gerektiğini savunan Yusuf Tekin, Milli Eğitim Bakanlığı’na getirildi.* Gençlik ve Spor Bakanlığı’na ise  “Milletimiz ezan ve sala ile ortaya çıkmıştır.” ** diyen eski AKP Rize Milletvekili Osman Aşkın Bak getirildi.  Yani yıllardır durdukları yerde sayan gerici ve piyasacı bir hükümetin durduğu yer budur. Doğruda durmak AKP için irticayla, sermayeyle, emperyalizmle uyumdur.

Düzen muhalefetinin de aşağı kalır yanı yoktur. Gericiliğin, milliyetçiliğin, emperyalizmin, sermayeciliğin rüzgârında debelenip durdular. AKP karşıtlığından öteye gidemeyip AKP düzeniyle birebir uyum içine girdiler, bir restorasyon programından öteye gidemediler ve sonuç da elbette, özellikle gençlik açısından “hüsran”la sonuçlandı.

21 yılın getirdiği ekonomik ve siyasal istikrarsızlık, Türkiye siyasetinin eksenini “günü kurtarmaya” dayalı hedeflere kaydırdı. Doğruda durmak da günü kurtarmakla eşdeğer sayıldı. Bu Türkiye sağı açısından rutin bir anlayış olsa da sola sirayet ettiği de apaçık bir durumdur. Meclis, sandık, milletvekilliği üçgenine sıkışıp kalan sol-sosyalist hattın, kapitalist düzenin dışında ve güncel hesapların dışında bir yol ortaya koymadığı ortadadır. Doğal olarak sadece ve sadece düzenin çizdiği sınırlar içerisinde solculuk yapılan bir alandan doğru bir duruş beklemek olanaksızdır.

Doğruda durmak elbette yetmez ve yetmemeli, bunun pratik bir karşılığı ve yöntemi olmalıdır; fakat atılacak adımların asgari koşulu olan bir duruşun, siyasal aklın olmaması, her zaman daha büyük hezimetlere yol açmıştır. Şu an hem ülke hem de gençlik açısından dünden daha fazla umutsuzluğun olması, açık bir örnek olarak karşımıza duruyor. Atılan okun geriye dönemeyeceği de aşikâr. Dolayısıyla en başından doğru duranlara kulak vermek ve buna göre ilerlemek yerinde olacaktır.

Seçimlerden önce de sonra da doğruda duranlar, tarafı aydınlık bir Türkiye’den yana olanlar, emeğin ülkesini hedef edinmeyenlerin umut olmayacağının altını çizenler komünistlerdi. Meclise hapsolan, güncelliğe sıkışıp kalan, seçimlere kadar her şeye kayıtsız kalanlardan ve yol çizemeyenlerden söz etmiyoruz. Biz gençlere bir mücadele programı sunan; üniversitelerimizi patronların, çetelerin, tarikat-cemaatlerin arka bahçesi olduğunu söylemekten çekinmeyen; emekçi çocukları olarak yaşadığımız ekonomik krizde KYK borçlarını, barınma sorununu, ülkenin tüm kurumları gibi özelleştirilen üniversitelerin fahiş zamlarını gündeme getiren komünistlerden söz ediyoruz.

Çünkü bu düzenden rahatsız olan, ülkenin durumu karşısında endişe duyan gençler olarak taleplerimiz sosyalistlerden, komünistlerden farklı değildir. Hepimiz özelleştirmelerden nasibimizi alıyor, bize savaşlardan, ekonomik yaptırımlardan başka bir şey getirmeyen emperyalizmden rahatsızlık duyuyoruz. Suyu birbirine karışmış düzen ittifaklarından, bizim hattımızı değil yalnızca patronların hattını savunan ve onların vergilerini silmekle meşgul partilerden, uyuşturucu-mafya-cinayet zincirinden ayağını çıkarmayan partilerden ve liderlerinden artık bıkmış durumdayız.

Cebimize bir kuruş girememesinin sebebini biliyoruz, ama nasıl bir yol çizeceğimizi bilmiyoruz. Bireysel kurtuluşu hedeflemekle, az önce dile getirdiğimiz “günü kurtarma” siyasetiyle bir yere varmayacağımız oldukça açık. Bizim yolumuz doğruda duranların çizgisinden geçmelidir. En başından eğri düzlemde yol alanların izinden gitmek yanlıştır. Doğruda duranlar, AKP’yle mücadelede bir adım geri atmayanlardır. Doğruda duranlar, ülkeyi bu hâle getiren liberallerle hesaplaşanlardır. Doğruda duranlar, gençliği işsiz ve yoksul bırakan sermaye düzeniyle uyumu reddedenlerdir. Doğruda duranlar, gençliği siyasetten uzak olması gerektiğini salık verenlere karşı “okumuş insan emekçi halkına karşı sorumludur.” diyerek mücadeleyi işaret edenlerdir; fakat belirttiğimiz gibi doğruda durmak yetmeyecektir, aslolan değiştirmeye tenezzül edebilmektir.

 *https://gazetemanifesto.com/2019/medreseler-yasallik-istiyor-erdogan-not-aldi-280143/

**https://gazetemanifesto.com/2019/akpli-vekil-milletimiz-butun-oyunlari-goruyor-ve-bunlari-bozuyoruz-247457/