Reklam

İçe dönük bireyler topluluğu

Reklam

Modern dönemin ideolojileri bireyi dünyayı değiştireceğine inandırmıştı. Neoliberal ideoloji ise dış dünyanın değişmezliğini vurgulayarak bireye kendi iç dünyasını düzenlemesini öneriyor. Postmodern süreçte geçmişin teorik ve ideolojik birikimi tu kaka edilerek insan önce kendini değiştirmeli algısı egemen kılındı. Bu algıyı oluştururken kullanılan araçlardan biri de kökeni Hindistan’a ve Hinduizme dayanan yoga.

Zineb Fahsi, “Yoga, kapitalizmin yeni ruhu” başlıklı kitabında yoganın tek tanrılı dinlerin hegemonyasına karşı Hinduizmin yumuşak gücü olarak dünyaya yayıldığını söylüyor. Aynı zamanda yoga öğretmeni olan Fahsi, başlangıçta hippi kültürünün ezoterik simgesi olarak kabul edilen bu uygulamanın elli yıl içinde burjuva kültürünün nesnesi haline gelmesini eleştiriyor. İnsanın varlığını anlamlandırmak için zihnine ve bedenine özen göstermesi gerektiği ilkesine dayanan yoganın kapitalizm tarafından araçsallaştırmasına karşı çıkıyor. Gerçekte kapitalist düzen karşı kültürlerin ideallerini kendine tehdit olarak görüyorsa bunları evcilleştirip etkisiz kılıyor. Örneğin düzen karşıtı idealleri olan tango ya da rap gibi müzik akımları özünden koparılıp metalaştırıldı. Hatta Che Guevera için 1965 yılında yazılan Hasta Siempre Comandante adlı halk ezgisi 2000’li yıllarda slow şarkılar listesinde yer almaya başladı.

Zihnine kilitlenmiş bedenler

Türkiye dahil diğer ülkelerin metropollerinde stüdyo ya da fitness salonlarını işletenler, yogayı insanların sorunlarına çare olacak mucize reçete olarak pazarlıyor. Yoga kursları, duyguları daha iyi yönetmek, bedeni denetlemek, uyku düzenini iyileştirmek, konsantrasyon bozukluklarını gidermek ve pozitif düşünebilmek gibi vaatlerle müşteri topluyor. Kapitalist küreselleşmenin güdümünde özünden saptırılan her şey gibi yoganın da kendini değiştirirsen dünyayı değiştirirsin safsatasına indirgenen bir kişisel gelişim etkinliğine dönüştüğü görülüyor.

İş dünyası tarafından da benimsenen yoga, çalışanların zihin ve beden sağlığını korumak gibi masumane bir gerekçeyle iş verimliliğini artırma aracı olarak kullanılıyor. Çalışan, mesai süresi, iş yükü veya ücret gibi can yakıcı sorunlarını çözmek yerine zihinsel ve bedensel potansiyelini kullanarak tüm zorlukların üstesinden gelebileceğini öğrenip huzura kavuşuyor (!)

Fransa’da yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre yogaya en çok ilgi gösterenler arasında iş insanları, entelektüel meslek grupları, orta kademe yöneticiler, esnaf ve zanaatkarlar yer alıyor. Çoğunluğunu kadınların oluşturduğu 25-45 yaş aralığındaki görece genç kitle, yogayı burjuva kodlu lüks bir vücut geliştirme etkinliği olarak algılıyor.¹

Aynı yaş grubundaki kırılgan ve korunaksız kesimlerin bu tür etkinliklere katılması elbette mümkün değil. Ne ki neoliberalizmde çareler tükenmiyor…Tek tanrılı dinlerin ibadet ritüelleri, tarikatların zikir seansları kırılgan ve korunaksız kesimler için deva reçetesi oluyor. Zihnine kilitlenmiş bedeniyle insan, dış dünyanın tatsız gerçeklerini tevekkülle karşılıyor. Dış dünyadan kaçıp içe dönen kişiler mevcut düzenle barışık yaşamaya alışıyor. Erkek egemen anlayış, adaletsizlik, işsizlik, tükenmişlik sendromu, felç olmuş sağlık ve eğitim kurumları gibi karmaşık sorunlarla uzlaşmak insanın iç devrimi olarak nitelendiriliyor!

Dünyayı dışa açık insanlar değiştirebilir

Astroloji, UFO dinleri, parapsikoloji gibi alanları kuşatan New Age gibi akımlar da bireyin toplumdan yalıtılmasında pay sahibi. Bu tür akımlar statüko karşıtı ideallerle doğmuş olsa bile tıpkı yoga gibi kapitalist düzen tarafından araçsallaştırılıyor. Zaman içinde tüketim ve eğlence kültürünün metasına dönüşüyor. Dolayısıyla muhalif bireyin kendini ait hissettiği karşı kültürün normlarını ve değerlerini kavrayıp benimsemesi yetmiyor. Bunların egemen kültüre hizmet edip etmediğini de sorgulaması gerekiyor.

İç dünyasını öznel ve edilgen yöntemlerle düzenlemeyi yeğleyenler, bilerek ya da bilmeyerek toplumu bireyler toplamına indirgeyen neoliberal düzene can suyu veriyor. Atomize olmuş bireylerden oluşan bir toplumun statik hale gelmesi kaçınılmaz. Dayanışma, değişim gibi kavramlara yabancılaşan statik toplumun insanları hayatı ancak ezberlediği kadarıyla yaşıyor. Kafesteki hamster gibi aynı çarkın üzerinde dönüp duruyor. Oysa Devrimler Tarihi, dinamik toplumlar olmadan dünyanın değiştirilemeyeceğine ilişkin bize çok değerli örnekler sunuyor.

[1] https://www.editionstextuel.com/livre/le_yoga_nouvel_esprit_du_capitalisme

Bu haber en son değiştirildi 6 Ekim 2023 10:45 10:45

Reklam

Önceki Haberler

Laiklik Meclisi, Nisan ayı laiklik ihlalleri raporunu yayımlandı

Laiklik Meclisi tarafından her ay düzenli olarak hazırlanan 'laiklik ihlalleri raporu' Nisan ayı için yayımlandı.…

8 Mayıs 2024 17:55

Slovakya Başbakanı Fico: Avrupa Birliği, Ukrayna konusunda anlamlı bir çözüm planı sunamıyor

Slovakya Başbakanı Fico yaptığı açıklamada, Avrupa Birliği'nin Ukrayna konusunda anlamlı bir çözüm planı sunamadığı belirterek…

8 Mayıs 2024 16:59

Kayyum bürokratlarına çifte maaş: Misafirhane otel olmuş

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne kayyumlar döneminde il dışından atanan ve kentte ''ithal bürokrat'' olarak alınan bazı…

8 Mayıs 2024 16:53

Yargıtay Başkanı seçiminin 35’inci turunda da sonuç çıkmadı

Yargıtay Başkanlığı için bugün yapılan seçimin 35'inci turundan da sonuç alınamadı. Seçimlere, 13 Mayıs Pazartesi…

8 Mayıs 2024 16:48

Purmo işçileri TİS görüşmelerinin sonuçsuz kalmasıyla greve çıktı

Birleşik Metal-İş Sendikası'na üye işçiler, toplu sözleşme görüşmelerinin olumsuz sonuçlanmasının ardından İzmir Kemalpaşa’da yer alan…

8 Mayıs 2024 16:45

Yargıtay Başkanvekilliği görevine Ahmet Ömeroğlu seçildi

Yargıtay Büyük Genel Kurulunca, Birinci Başkanvekili ve Ceza Genel Kurulu Başkanı Eyüp Yeşil'in yaş haddinden…

8 Mayıs 2024 16:40
Reklam