GENÇ KÖŞE | Kahrolsun istibdat yaşasın Cumhuriyet!

1923’ten bu yana cumhuriyetin siyasi ve toplumsal yapısındaki değişikliklere tanık olduk. Bugün ülkede siyasal İslam referanslı yeni bir model oluşturma çabası ile Haziran direnişini, Tekel direnişini ve buraya yazamayacağımız pek çok direnişi örgütleyenler karşı karşıyadır.

Cumhuriyet kavramsal olarak siyasi gücün halk ve temsilcileri tarafından paylaşıldığı bir devlet düzenidir. Bugün cumhuriyetin 100. yıldönümü vesilesiyle, 1923’te kurulan cumhuriyetin tarihsel süreç içerisindeki kazanımlarının yitirildiğini söylemeliyiz. Cumhuriyetin en temel kazanımlarının tasfiye edildiği bir dönemden geçiyoruz.

Cumhuriyet değerlerinin nasıl yitirildiğini tarihsel olarak ele aldığımızda, 12 Eylül darbesi ile cumhuriyetin kırılma noktalarından birinin gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Bu darbeyle cumhuriyetin en temel dayanak noktalarına dinamit konmuştur. Dünyanın yeniden şekillenmesine neden olan neoliberal ve yağmacı politikalar ile pek çok ülkenin talan edildiği bu dönemde Türkiye içerisinde neoliberal politikaların hayata geçmesi için de cumhuriyetin kamucu karakterinin yıkılması ve toplumsal muhalefetin baskılanması gerekmiştir. 12 Eylül darbesi sonrasında başlayan özelleştirmelerle kamu kaynakları, üretim ve sanayi sermayeye bırakılmıştır. Ülkemizin geleceği İMF politikalarına terk edilmiştir. Böylelikle cumhuriyetin kamucu karakteri tasfiye edilmiştir.

12 Eylül sonrasında dinci – gericilik devlet eliyle pompalanmış, cemaat ve tarikatların önü açılmış; tarikatçılar devlet kademelerine yerleştirilmiştir. Cumhuriyetin en önemli kazanımı diyebileceğimiz laiklik kademe kademe tasfiye edilmiştir.

2000’li yıllarda ise AKP iktidarlığının ilk yıllarını, üstlendiği misyon gereği, cemaat ve tarikatlarla, liberallerle güçlü bağlar kurarak geçirmiştir. AKP, cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerden istediği sonuçları alması sonrasında hamlelerini sivriltmiş, cemaatlerin desteği ile hazırlanan iddianamelere birbiri ile alakası olmayan kişileri yan yana getirerek, Ergenekon ve benzeri davalarla birlikte bir devlet ve ordu içerisinde bir tasfiye süreci başlatmıştır. Tasfiye sürecini 2010 referandumu izlemiştir. Referandum sonrasında darbecilerle hesaplaşma adı altında yargıya doğrudan müdahale etmenin önü açılmıştır.

Örneklerimizi biraz daha derinleştirmek için 1 Kasım 2015 erken seçim sürecine gidebiliriz. AKP, meydanlarda patlayan bombalarla, İslamcı çeteler ile gerçekleştirilen saldırılarla, iktidar hırsı ile ülkeyi kana bulamıştır. 15 Temmuz süreci sonrasında ilan edilen OHAL, kanun hükmünde kararnameler ile binlerce muhalif işlerinden ihraç edilmiş, fırsattan istifade ilerici, aydın kesim de tasfiye edilerek akademinin de içi boşaltılmıştır. OHAL ile yaratılan tek-adam rejimine yasal bir kılıf ve cumhuriyetin devletteki son kırıntılarını da yok etmek amacıyla yeni bir referandum sürecine girilmiştir.

Toplumu baskı ve gericilik çerçevesinde yeniden şekillendirmeye çalışan iktidar, uyguladığı kadın düşmanı politikalar ile kadınların eşit yurttaşlık hakkını reddetmiştir. Siyasi iktidarın arka bahçesi olan Diyanet İşleri Bakanlığı üzerinden yayınlanan fetvalarla yurttaşlık ayaklar altına alınmıştır.

Bugün cumhuriyetin 100. yılına yaklaşırken eğitim sistemine, yargıya, anayasaya, ekonomiye yapılan çeşitli müdahalelerle cumhuriyet değerlerinin yok edildiğini ve artık ortada bir cumhuriyetin kalmadığını söylememiz yanlış sayılmaz. 1923’te kurulan cumhuriyetin sınıfsal karakteri gereği, sosyal ve ekonomik dönüşümü yetersiz kaldığını da elbette ekleyebiliriz.

1923’ten bu yana cumhuriyetin siyasi ve toplumsal yapısındaki değişikliklere tanık olduk. Bugün ülkede siyasal İslam referanslı yeni bir model oluşturma çabası ile Haziran direnişini, Tekel direnişini ve buraya yazamayacağımız pek çok direnişi örgütleyenler karşı karşıyadır.

Yazının başında belirttiğim gibi cumhuriyet siyasi gücün halk ve temsilcileri tarafından paylaşıldığı bir devlet düzenidir. Devlet, tarikat ve cemaatlere, NATO’ya, sermayeye teslim edilmiştir. Sözde muhalif siyaset bileşenleri ise bu duruma önayak olmuştur.

Bugün düzen siyaseti içerisinde geçmiş kazanımların esamesi okunmamakla birlikte günden güne sağa kayan ve laikliğin, kamuculuğun, özgürlüğün, eşitliğin konuşulmadığı bir süreçten geçmekteyiz. Ülkemizin kaderi bir avuç siyasal İslamcıya, gerici-faşist çetelere bırakılmıştır. Fakat ülkemizi aydınlığa çıkaracak olan gençlik hesaba katılmamıştır.

Yaratılmaya çalışılan “dindar ve kindar” bir nesil yaratılamamıştır. Geleceksizliğe, işsizliğe, yoksulluğa mahkum edilen, tarikat yurtlarında intiharlara sürüklenen, yandaş ve tacizci akademisyenlere maruz kalan gençlik aydınlık bir gelecek için yeni bir ülke kavgasında buluşacaktır.

Memleketimizin kurtuluşu gençliğin öznesi olacağı yeni bir cumhuriyet mücadelesinden geçmektedir.

Cumhuriyetin 100. yıldönümünü geçmişin ve geleceğin kesiştiği bir nokta olarak önemli bir andır. Bu dönemde, yeni bir cumhuriyet mücadelesini yükseltmek bize düşmektedir. Yeni bir cumhuriyet mücadelesi, geleceğe dair umutların yeşerdiği, eşitlik ve özgürlüğün olduğu yeni bir Türkiye’nin inşasıdır. Sosyalizm mücadelesidir.

Cumhuriyet, halkın bağımsızlık mücadelesinin ve aydınlanma çabalarının bir ürünüdür. Biz 1923’te cumhuriyet kuranların iradesini ve mücadelesini selamlıyoruz ve yeni bir cumhuriyet kurmanın sorumluluğunu üstümüze alıyoruz.
Yeni bir cumhuriyet, işçi sınıfının, yurtseverlerin, gençlerin ellerinde yükselecek!

Kahrolsun İstibdat, Yaşasın Cumhuriyet!