"Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz ya dünyamıza inecek ölüm"

Ülkemizin, insan hayatını hiçe sayan bu düzenden kurtulması ve kârı değil yaşamı veri alan bir yönetime kavuşması için, bu birlikteliğin iktidar mücadelesine dönüşmesi lazım. Bu devran böyle devam ederse ve emekçiler adına hiç bir şey değişmezse bir sonraki felakette de yaşayacaklarımız, benzer şeyler olacaktır. Ve Nâzım Usta’nın o şiiri bize hep bu gerçeği hatırlatacaktır. "Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz, Ya dünyamıza inecek ölüm.’’

Halil Yeni

O gece, deprem bölgesinin dışında yaşayanlar, yakınları tarafından gelen mesaj ve telefon sesleriyle irkildi. Telefonun ardındaki ses, büyük bir depremin olduğunu bildiriyor, kimileri evlerinin yıkıldığını yada yardıma ihtiyaçları olduklarını söylüyordu. Yine sosyal medya hesaplarında gezinenlerin karşısına çok sayıda deprem bilgisi geliyor, enkazların altında kalan insanlar video çekerek ya da ev adreslerini vererek, yardım istiyordu. Hiçbir resmi kuruluş açıklama yapmıyor, bölgedeki hiçbir kuruma ulaşılamıyor, yardım çığlıkları ülkenin 11 ilinden gökyüzüne yayılırken depremin bilgisi, etkisi ve şiddeti sabah olup gün aydınlanınca öğreniliyordu.

6 Şubat saat 4’ü 17’i geçe, merkez üstü olan Maraş’ın Pazarcık ilçesinde, 7.7 büyüklüğünde gerçekleşen deprem birçok ilde hissedildi. Büyük can ve mal kaybına sebep oldu. Birinci depremden 9 saat sonra merkez üssü Elbistan olan 7,6 şiddetinde bir deprem daha meydana geldi. Birbirini izleyen yüzlerce artçı depremler ölümü, yıkıntıyı, acıyı daha da arttırdı.  Kahramanmaraş, Gaziantep, Kilis, Hatay, Osmaniye, Adana, Malatya, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adıyaman ve Elazığ’da yaşanan yıkımın boyutlarını aradan bir yıl geçmesine rağmen hala belirlemek olanaksız. Resmi açıklamaların gerçeği yansıtmadığı da bir gerçek…

“Nerede bu devlet!”

Deprem ve onun ardından devam eden sarsıntılar çok ağır bir tablo yarattı. Kuşkusuz depremin şiddeti ve geniş bir bölgeyi etkilemesi, çalışmaları zorlaştırdı. Fakat arama kurtarma ekipleri, arama kurtarma için gerekli teknik araç ve iş makineleri bölgelere günler sonra ve sınırlı sayıda gönderildi. Ayrıca deprem sonrası çalışmalar için gerekli güvenli noktaların da hasar görmesi, havaalanlarının, yolların işlemez hale gelmesi, kamu binalarının, hastanelerin yıkılması tabloyu daha da ağırlaştırdı. Halkın sığınacak yeri kalmadı.

Özellikle depremde yıkılan birçok mahalle ve köyün kendi haline terk edildiğini, ilk arama-kurtarma çalışmalarının büyük ölçüde yurttaşların kendi olanaklarıyla yapıldığını, telekomünikasyon firmalarının afet durumuna uygun yapılanmaya sahip olmadığını bir kez daha yaşayarak öğrendik. Adam kayırma ve liyakatsız kişilerin önemli yerlere getirilmesi ile yıllarca haberlere konu olan AFAD ve Kızılay’ın gerekli insan ve malzeme desteğini alana ulaştırmasında, doğru kişilerle buluşturmasında ve kontrol tesis etmesinde muazzam gecikmeler ve beceriksizlikler yaşadığını gördük. Çok sayıda insan enkaz altında kurtarılmayı beklerken kan kaybından yada soğuktan öldü.

Yine en büyük sorunlardan biri de bölgedeki insanların güvenle barınabileceği konutların ve kapalı spor salonu gibi alanların yetersiz olmasıydı. Yurttaşlarımızın çok büyük bölümü gün ve gecelerini sokaklarda ya da kendi elleriyle yapabildikleri derme çatma barakalarda geçirdi. Kış şartlarının ağır geçtiği bölgede çadır yada konteynır kentler günler sonra ve yeterli sayıda kurulamadığı için insanlar zarar gördü, yıkılma riski olan evlerinde ölüm korkusuyla kalmak zorunda bırakıldı.

Deprem ve Adalet

Deprem sonrası bölgede inşaat yapan çok sayıda müteahhit ortadan kayboldu, saklandı yada yurt dışına kaçtı veya kaçmaya çalışırken yakalandı. Bunun üzerine Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, depremlerden etkilenen illerde yıkılan binalarla ilgili soruşturmalarda 171 kişi hakkında tutuklama kararı çıkarıldığını açıkladı. 20 yıldır iktidarda olmaları, ilgili bakanlıkları ve bölgedeki belediyelerin çoğunluğunu ellerinde bulundurmaları sayesinde gelir ve oy kapısı olarak gördükleri imar aflarını çıkarmış, AFAD ve Kızılay’a liyakatsiz, yandaş kişileri doldurmuş fakat hiçbir sorumluluk almamış, tek bir istifa dilekçesi yazmamış olmalarına dairse hiçbir açıklamada bulunmadı.

Görünen o ki, devlet erkânı 25 yıldır Marmara depreminde yaptığı gibi, her 6 Şubat günü, yaşanan bu büyük depremi hatırlayıp 7 Şubat günü unutacak. “Kader planı” deyip bilime sırtını dönecek. Yaşanacağı belli olan depremlere karşı yoksul halkı çaresiz bırakacak. Bu güzelim ülkeyi emekçilere cehennem; müteahhitlere ve patronlara cennet kılacak. İmar aflarına devam edecek. Hesap soranları tehdit edip deprem bölgelerinde gösteremediği “devletin gücünü” mahkemelerde göstermeye çalışacak.

Umut Nerede?

Üzüntü, yorgunluk, çaresizlik ve ölüm. 6 Şubat gecesi Kahramanmaraş merkezli gerçekleşen ve 11 ilimizi derinden etileyken deprem, insanlığın yüreğinde onulmaz yaralar açtı. Ülkemiz çok ağır bir felaketle baş etmeye çalışırken halkımız bu felaket karşısında büyük bir özveri ve dayanışmayla insanlıktan ümidin kesilmeyeceğini, tek güvenebileceğimiz şeyin emeğin birliği ve halkın beraberliği olduğunu gösterdi.

Ülkemizin, insan hayatını hiçe sayan bu düzenden kurtulması ve kârı değil yaşamı veri alan bir yönetime kavuşması için, bu birlikteliğin iktidar mücadelesine dönüşmesi lazım. Bu devran böyle devam ederse ve emekçiler adına hiç bir şey değişmezse bir sonraki felakette de yaşayacaklarımız, benzer şeyler olacaktır. Ve Nâzım Usta’nın o şiiri bize hep bu gerçeği hatırlatacaktır. “Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz, Ya dünyamıza inecek ölüm.’’