21.yüzyıl sorunları-2: Kapitalist tıkanmadan tükenmeye

Tükenme kendiliğinden yıkılıp gitmeyi ya da insanlığı distopik bir yıkım-sonrası dünyayı içermiyor. Buradaki tükenmişlik, kapitalizmin mevcut dinamiklerinin sorun çözme kapasitesini yitirmiş olmasıdır. Kapitalizm, kendi sorunlarını çözmek için klasik yönelimlerine başvurmak zorundadır: emperyalist çelişkilerin yükselmesi bu nedenle kaçınılmazdır.

Çin’de başlayıp tüm Dünya’ya yayılan yeni tip Korona virüs (COVID-19) salgını her gün bir seviyeyi daha aşıyor. Önce Çin’i kasıp kavuran salgın, ardından Avrupa’ya sıçramış, şimdi ise ABD’de de tepe noktasına varmış durumda.

Bu yazıyı yazdığımız anda tüm dünyada aktif vaka sayısı 1 milyon 700 bine dayanmış, ölüm sayısı ise 100 bini almış durumda. Üstelik aktif vaka sayısı olan 100 bin barajını sadece bir ay önce aşılmıştı. Sadece ABD’de yarım milyon vaka bulunurken, ülkemizdeki sayıda 50 bine yaklaştı. [1] Matematiksel olarak bu artış serisi incelendiğinde vaka sayılarının tüm Dünya çapında 5 milyon barajını aşması olağan sayılmalı.

Dünyayı bu denli sarsan bir salgının ardından gözler elbette tedavi yöntemlerine çevrildi. İnsanlığın tamamı bu salgına karşı bilimin üreteceği çareyi bekliyor. Öte yandan, salgın karşısında toplum sağlığı için alınan önlemlerin ekonomik ve sosyal sonuçları da yavaş yavaş ortaya çıkıyor.

Dünya’da emperyalist-kapitalist sistemin merkezi olan Avrupa ve ABD’de de, salgının ortaya çıkardığı insani tablo, bu ülkelerin emekçilerini şoke etti. Dünya’nın en büyük sermaye birikimine sahip olan bölgeleri, İkinci Dünya Savaşından beri ilk kez bu denli ciddi bir krizle karşı karşıya. Üstelik salgının yarattığı tablonun sadece sağlık sistemi üzerinde değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal yaşantı üzerinde de “güvenilen dağlara kar yağdırması” dikkat çekiyor.

Bir yandan kârlılık hesapları yaptığı için milyonlarca insanı sağlık sisteminin dışına iten kapitalist anlayış, diğer yandan yıllar boyu spekülatif finansal sistem üzerinden yaşanan büyümenin ne denli kırılgan bir yapıya sahip olduğunu göstermiş oldu. Kapitalizmin pazarladığı “güven” söylemi, bir salgınla birlikte tuzla buz olmuş durumda.

***

Ancak bu ilk kez olmuyor. Kapitalist sistemin farklı dönemlerinde buna benzer durumlarla karşılaşılmıştı, Time’da 9 Mart günü çıkan bir yazıda kapitalizmin bir dizi yaşadığı krizin 1832, 1918, 1968 yıllarındaki salgınlarla olan ilişkisini ortaya koymaya çalışıyor. Bununla beraber aynı yazıda, kapitalizmin feodalizmin yerine yükselişe geçmesiyle ilgili ünlü Kara Veba salgının, 1340-44 arası, yarattığı sosyal atmosfere dikkat çekiliyor. [2]

Birçok yazarın ortaya attığı bir benzerlikle, yaşanan durumun bir tür “medeniyet krizi” olarak tanımlanması gerektiği ifade ediliyor. Bu iddiayı dile getiren yazarlardan Kamran Nayeri, salgınla beraber finansal sektördeki 16 trilyonluk çöküşü 2008 ile kıyaslıyor ve yaşanan krizin “2008’den bile” beter olduğunu ifade ediyor. Nayeri, sürecin bir medeniyet krizi olduğunu ifade ederek, mevcut yaklaşımlarla bu durumu açıklamanın mümkün olmadığını belirtiyor. [3]

Bu tür değerlendirmelerin önümüzdeki dönem giderek artacağını şimdiden söylemek gerekiyor. Ancak bu tür değerlendirmelerin içinde barındırdığı ciddi bir tehdit var; şu anda yaşanan durumun ağırlığı nedenleriyle değil, sonuçlarıyla birlikte değerlendirilmelidir. “Medeniyet krizi” olarak yaşanan ifade edilen sorun, aslında medeniyet sonucudur. İnsanlığın yerleşik yaşama geçmesiyle birlikte tanıştığı her türlü salgın, insanlık tarihinin olağan sonucudur.

Dahası bu tür salgınlar toplumsal sistemi değiştirmek için mevcut koşulların önünü açması fazla “iyimser” bir değerlendirme. Büyük Veba Salgını ile kapitalizmin iktidarı arasında kalan dönem oldukça uzun ve git gellidir. Kapitalizmin feodalizm karşısında kazandığı zafer yükselen bir dağı değil, virajlı bir yolu andırır.

Ancak bildiğimiz şey bir şey var; üretici güçlerin gelişimi ve insan sağlığı arasında doğrusal bir ilişki var. Bu kapitalizmin gelişiminde de aşağı yukarı böyleydi. Örneğin veba, sadece Ortaçağ’da değil, kapitalizmin geliştiği 16.yüzyılda, sadece iki yılda milyonlarca kişinin ölümüne sebebiyet verdi. Bu konuda P.Smith Türkçe’ye “Rönesans ve Reform Çağı” olarak çevrilen eserinde sayısal verileri ortaya koyuyor.

Bugün ise temel sorun, aynı geçmişte olduğu gibi, mevcut sistemin yaşadığı tıkanmadadır. İster salgın gibi “dış şok” yoluyla olsun, isterse kapitalist üretim tarzının içsel eğilimleri aracılığıyla oluşsun, kapitalizmin 21.yüzyılda yaşadığı tıkanmayı tükenmeye çevirdiği aşikardır.

Tükenme kendiliğinden yıkılıp gitmeyi ya da insanlığı distopik bir yıkım-sonrası dünyayı içermiyor. Buradaki tükenmişlik, kapitalizmin mevcut dinamiklerinin sorun çözme kapasitesini yitirmiş olmasıdır. Kapitalizm, kendi sorunlarını çözmek için klasik yönelimlerine başvurmak zorundadır: emperyalist çelişkilerin yükselmesi bu nedenle kaçınılmazdır.

Bunun doğal sonucu emperyalist merkezlerde tekelci eğilimin güçlendirilmesi ve rekabetin tek yönlü bir şekilde bozulması olacaktır.

Burada devreye ise “Sorunlarını çözemeyen bir kapitalizm karşısında insanlığın sorunlarını hangi yaklaşım çözecek? ” sorusu giriyor.

Bu sorunun cevabında ise bir kez daha sınıf mücadelesi var. Sınıf mücadelesinin sınırları belirleyici gücü olmaksızın tıkanmadan tükenmeye biriken sorunları çözecek bir yaklaşım gelişemez.

Salgının sonucu olarak değil, 21.yüzyılın çözülmesi gereken problemi olarak biz bunu görüyoruz.

Bu soruyu çözecek cevaplarımız da, programımız da, sabrımız da var.

Notlar

[1] Detaylı takip için: https://www.worldometers.info/coronavirus/

[2] Elbette bir genelleme yapılamayacağına ilişkin uyarı notunu da bir tarafa iliştirmişler. https://time.com/5799582/epidemics-economies-history/

[3] Nayeri K., The Coronavirus Pandemic as the Crisis of Civilazation, Mart 2020, https://www.resilience.org/stories/2020-03-27/the-coronavirus-pandemic-as-the-crisis-of-civilization/